24.Bölüm "Afra'nın ruju aşkına."

3.3K 150 43
                                    

Multi: Afra 🥀
💭💭💭

AYŞEGÜL

Hava yavaş yavaş kararırken her zaman ki yerim olan mutfakta oturmuş, salata yaptığı için arkası bana dönük şekilde olan ablama soru soruyordum. Depresyonda olduğum dakikalardan biriydi işte.

"Aslı, bu ekmekler niye az kızarmış?" Ama ablam olacak biricik kız bana cevap vermiyordu. Ben de ona adıyla hitap edip belki cevap verir umuduyla bakıyordum, ses yok.

"Aslı, sen niye avukat oldun? Ben senin yerinde olsaydım psikolog falan olurdum." Hızlı hızlı domates doğruyordu.

"Aslı, bugün kırmızı oje sürmüşsün hiç yakışmamış biliyor musun?" Nutella kutusuna parmağımı daldırıp parmağımı yaladım. Annem ve babam içeride oturmuş bizi yemek hazırlamak için mutfağa göndermişlerdi. Resmen hizmetçi olarak kullanılıyorduk bu evde! Hemen şikayet etmeliyim bu ebeveynleri.

"Aslı, anne ve babayı şikayet edersek günah olur mu?" Yine cevapsız kalan bir soru daha, ama pes etmeyecektim.

"Aslı, Denizli'de neden deniz yok?" Buna da cevap vermemişti, olsun be biz alıştık.

Takmıyordu bizi kimse ve sevmiyordu da, sorularım ile dertleşmeye başladık. Sanırım onlarda terk edilmişti. İçi yanıyordu sorularımın.

"Aslı, sorularım ağlıyor mutlu musun?" Diye bir soru daha sordum. Sinirle bana doğru döndü. Sonunda beni takmıştı. Ben takılmayacak kız mıydım?

"Ayşegül tek bir kelime daha edersen, ölmüş bil kendini." Tekrar işine dönünce büyük bir mutsuzluk ile arkama yaslandım. O yemek hazırlıyordu ben ise sadece oturuyordum.

Öyle ölmem füze at.

"Öldür be Aslı bir de sen öldür hiç fark etmez. Amma velakin mezar taşıma 'Enis'e aşık olarak öldü' yazdırın. Anlaşıldı mı? Bu ayrıntı önemli."

Aslı tüm siniri ile bana bakmaya başladı tekrar. Bakma öyle be abla! Kardeşin terk edildi işte. İki gündür Enis ile konuşmuyordum. İki gün 48 saat ederdi. 48 saat ise 2880 dakika,172 800 saniye.. Şimdi ben delirmeyeyim de kim delirsin?

Bu iki gün için de ise tüm sorunumu anlamıştım. Ben de kesin 'Othello Sendromu' vardı. Araştırmalarıma göre fazla olan bir kıskançlık sendromuydu bu. Benim tek sorunum bu kıskançlıktı ve Enis şuan bunun yüzünden beni terk etmişti. Gelen ağlama isteğimi bastırdım. Olmaz, yetişkin bir Ayşegül burada herkes için de ağlayamazdı. Normal şartlarda ağlardım ama şartlar normal değildi ki.

Acaba Enis şuan ne yapıyordu? Ne yiyor ne içiyordu? Kilo almışmıydı ki ya da zayıflamış mıydı? Kendine iyi bakıyordur umarım diye düşünürken annem ve babam mutfağa geldiği için düşüncelerimi şimdilik başka tarafa fırlatmıştım. Onların hiç bir şeyden haberi olmadığı için iyi olmadığımı belli etmemem gerekiyordu. Onlara ben çok iyiyim havası vermek için yalandan gülümsemeye başladım.

Maşallah bana ne kadar iyiydim böyle..

💭💭💭

Enis'in sesini duymak için gizli numaradan aramıştım ama ben olduğumu anlamış "Ayşegül, işim var." demiş ve kapatmıştı. Saatlerdir ne işi olduğunu düşünüyorum. Başka kıza gitmezdi umarım. Yok yok bunu yapmazdı. Merakla odada bir o yana bir bu yana dönerken aşağıdan kapı sesi geldi. Yüzümü buruşturdum, bu saatte gelen bir misafir çekilmezdi ki. En iyisi odadan çıkmamak diye düşünürken beş dakikanın sonunda odama Aslı girmiş bulundu. Kapıyı kitlemediğim için dalmıştı odaya.

"Kapı çalsana be kırmızı ojeli şeytan!" Kaşlarım çatık ona bağırırken o gözlerini devirdi. Başka zaman olsa bana karşılık verir kavga çıkmasına neden olurdu ama durumumu bildiği için alttan alıyordu herşeyi.

YILLAR SONRA #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin