22.Bölüm "Bakırköy kaçkını gibisin."

3.6K 156 21
                                    

Multi: Poyraz 🥀

💭💭💭💭

"Saatlerce dolabın karşısında kıyafet seçmene gerek yok, sen her halinle güzelsin."

Bir şeyi daha yeni fark ediyorum. Benim aşık olamama gibi bir şeyim yokmuş. Ben de herkes gibi aşık olabiliyormuşum. Sanırım bunu fark etmem için beni gerçekten seven birine ihtiyacım varmış. Beni çok kişi sevdi, bir çoğu karşıma geçip 'Seni seviyorum Afra' bile dedi. Hiç birine karşı ufak bir şey hissetmedim. Hatta beni sevmesinler, vazgeçsinler diye onlara karşı yapmadığım kalmamıştı.

Arzu'nun bana buluşmamız için ayarladığı çocukları arayıp buluşmak istediğim yeri söylüyordum ama buluşmaya gitmiyordum. Arzu en çok bu huyuma kızardı. Hayatım da sayılı kez öpüştüm. İlk öpüşmem çok saçma birine gitmişti. Lise bir yıllarında. Sanırım tek pişmanlığım bu. Hiç bir şey hissetmemiştim. Şimdi ise Gökhan beni öptüğünde kalbimin çıkacak gibi atmadığı gün yoktu.

Ayşegül ise bir keresin de orta okulda çıktığı çocuğa 'Aşkım' dediği için onunla günlerce dalga geçmiştim. 'Aşkım mı? Ciddi olamazsın Ayşegül. Bu mide bulandırıcı!' diyerek. Fakat bunu ben de söylemiştim.

Begüm geçen yıl çıktığı çocuğu bir kızdan kıskanıp kızın evini öğrenmek için takip etmişti benide yanında götürmüştü tabi ki. Kıskanılacak bir şey olmadığını söylemiştim. Bir gün seni de göreceğiz dediğinde onunla alay etmiştim sadece. Fakat şimdi dünden beri şu İpek denilen kızı düşünüyordum.

Elimdeki nota tekrar baktım. Gökhan'da diğerleri gibi olabilirdi ama beni ona çeken bir şey vardı. Bu büyük ihtimalle geçmişe dayalıydı. Gökhan'ın beni ne kadar çok sevdiğini bilmeyecek kadar saf değildim. Gökhan'ı seven tek ben olamazdım. Yani dedikleri gibi onu seven ve ondan karşılık alamayan bir çok kız vardı. Beni tanısalar nefret edeceklerine emindim. Gökhan benim için gerçek anlamda hayatımın bir parçası olmuştu. Abim haklı değildi, olamazdı. İçimi rahat ettirmek için onunla birlikte değildim. Eğer öyle olsaydı suçluluk duygusunu tadacağıma emindim. Bunun tam aksine içim rahattı. Elimdeki notu gülümseyerek çalışma masasının üstündeki kitabın arasına koyup tekrar dolabımın karşısına geçtim.

Bugün öğlen uyanmıştım. Normalde çok uyuyan öyle zor kalkan insanlardan değildim ama şu bir kaç gün garip bir şekilde çok uyuyordum. Ev halkından da ses çıkmayınca duş alıp bugün konser günü olduğu için uygun kıyafet aramaya başlamıştım. Dolabı açtığım gibi küçük renkli kağıdın ufak bir bant ile yapıştırıldığını gördüm. Ne ara nasıl bunu odama koydu bilmiyorum ama Gökhan beni çok şaşırtmıştı. Onun dediği gibi yaptım. Saatlerce kıyafet seçmeyip elime ilk gelen siyah pantolon ve kazağı aldım. Kazak geçen giydiğim lacivert kazağın taa kendisiydi. Sanırım konsere gidene kadar evde bununla durabilirdim. Ela teyze sayesinde kıyafetlerim yıkanır, dürülüp, askıya asılır ve dolabıma koyulurdu. Bu kadın iyiki hayatımızdaydı. Keşke oğlu da burada olsaydı diye düşünürken odanın kapısı çalındı 'gir' dedim normal sesle.

"Abla tam 6 saat 25 dakika var konsere. Ölüyorum abla. Eğer oraya gidemeden heyecandan ölürsem cenazeme-" gözlerimi devirip sözünü kestim.

"Mine ya sus kal odada ya da konuş ama kendi odanda." Oflayarak yatağa oturdu ben de giyinmeye başladım.

"Abla sadece üçümüz mü gideceğiz konsere? Yani şey Mert'de gelse, canı sıkılmasın evde fazladan bilet varsa tabi ki."

Gökhan'ın fazladan bilet aldığını biliyordum. Hatta ona neden fazladan bilet aldın diye sorunca 'Baba beyin parasını yemek hoş oluyor' demişti. Gülüp geçmiştim. O biletlerle bizimkileri konsere götüreceği için belki Mert'e bilet kalmayabilirdi.

YILLAR SONRA #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin