Multi: Gökhan 🕊💭
💭💭💭
1 Hafta Sonra
"Ablam seni çok kötü yapar," dedi Mert normal ses tonuyla. Onların sabah sabah odama girmesiyle uyanmıştım ama onlar bunu bilmiyordu. Sırtım onlara dönük halde tüm dikkatimle ne yaptıklarını anlamaya çalıştım.
"Mert, yalvarırım biraz daha bağır çünkü az bağırdın." Mine onun aksine çok sessiz konuşuyordu.
Mert'in "Tamam!" diye bağırmasıyla bir uğultu sesi geldi. Büyük ihtimalle Mine çocuğu susturmak için atak yapmıştı. Ne olduğunu görmek için hızla yattığım yerden doğruldum. Benim uyandığımı gördüklerinde ikisi de olduğu yerde durup bana baktı. Bir kaç saniye öylece bakıştık. Mine tahmin ettiğim gibi Mert'in ağzını eliyle kapatmıştı Mert ise geri çekilmeyle uğraşıyordu. Komik olduklarının farkında mıydılar acaba? Fakat ben buna şuan asla gülemezdim.
Gözlerimi kırpıştırdım. "Mantıklı bir açıklama bekliyorum."
Mine duruşunu düzeltip elini Mert'in ağzından çekti. Mert ise sinirle ona bakıyordu. Bana cevap vermedikleri sırada Mert'in çoktan hazırladığını gördüm. Fakat Mine sadece pantolonunu giymişti üzerinde atleti vardı ve elinde benim tişörtüm. Bu, İzmir'den beğenerek almış olduğum tişörttü. Hemen ayağa kalkıp karşısına dikildim. Bu sıralar İzmir ile ilgili hiç bir şey duymak istemiyordum.
"Bu neden elinde?" Onun elinden almış gözünün önüne tutmuştum. Mert hafif güldü.
"Benden bu kadar eğer sapasağlam kahvaltıya gelirsen ne mutlu ben gidiyorum." O odadan çıktığında hâlâ Mine'den cevap bekliyordum aynı zamanda komidinin üstündeki saate yan gözle baktım.
09:15'ti saat ve bugün cuma olmasına rağmen okul tatildi. Dışardaki kar sağolsun. Yılın ilk kar tatili dün gece belli olmuştu.
"Mine konuşsana." Sesim normaldi ama ne garip ki biraz korkmuş gibiydi. Çünkü biliyor benim eşyalarımı kullandığı zaman ona kızdığımı. Kızıyorum çünkü illa ki her giydiği tişörtüme zarar veriyordu. Kaç tanesi çöpe gitti, bilmiyorum.
"Abla açıklayabilirim."
"Evet?" Bir şey düşünüyormuş gibi yaptı sonra aklına bir gelen şeyle gülümsedi.
"Annem tüm kıyafetlerimi makineye atmış. Giyecek bir şey bulamadım ben de senin tişörtünü giyeyim dedim." Elimdeki rengi turkuaz olan tişörte bakıp onun eline verdim.
"Düzgünce söylesene seninkileri kullanmak istiyorum çünkü benimkiler bana az geliyor diye. Her neyse hiç bir şey yapmadan giyeceksen giy, aksi halde bozuşuruz." Ani hareketle yanağıma öpücük kondurdu.
"Hiç bir şey olmayacak. Teşekkür ederim." Bir şey demeden banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp tekrar odaya döndüğümde benim tişörtümü giymiş ama hâlâ odadan çıkmayan Mine'ye tersçe bakmaya başladım. Bir şey söylemek istiyor gibiydi. Dolabın karşısına geçip bugün için ne giyeceğimi düşünürken sonunda konuşmaya başladı.
"Kahvaltı için aşağıya inelim mi?" Elime aldığım yeşil bluzu tekrar dolaba koyup ona doğru döndüm.
"Söyler misin? Bu sıralar benim bu evde yemek yediğimi gördün mü?" Bakışlarındaki üzüntüyü anlamak zor olmamıştı ama ben haklıydım. Geçen haftadan bu yana evde yemek yemiyordum daha doğrusu yiyordum ama kimse yokken. Onlar bunu bilmiyordu tabii ki. Yoksa, kim aç kalmak isterdi ki?
"1 hafta, 7 gün, 168 saat, 10 080 dakikadır aynısın abla lütfen eski haline döner misin? Hadi beni sinir et gerçekten sesimi çıkartmayacağım. Senin bu halini özledim. Şuan normalde benim kolumdan tutup bu odadan kovmuştun ama şimdi sadece susuyorsun. Ben sana bir şey yapmadım ki. Ben de çok isterdim yarın Semih abimin yanında olmanı ama işte elimden gelen bir şey yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILLAR SONRA #Wattys2019
Teen Fiction"Hani papatyalar vardır ya. Kimileri gülen suratların başına taç olurken, kimileri de 'seviyor, sevmiyor' olup ölüme mahkum edilirler. İşte bizim papatyalarımız bunlardan ibaret değil. Asla kopmayacak ve ezilemeyecekler. Çünkü cevap her zaman bel...