Taşı dördüncü kez vurmak için kolumu kaldırdığımda biri havadaki bileğimi sıkıca kavradı ve beni Ruhi'nin üstünden çekti.
Bu onun büyük ağabeyi Mahmut'tu.
Bana okkalı bir tokat attıktan sonra; "Dua et esir pazarında çok para edersin. Yoksa o yüzünü çoktan parçalamıştım" dedi.
Tokadın etkisiyle sersem sersem kardeşlerimin yanına gittim. Aysar yine cevap vermemişti. Ama korkudan yeşil gözleri kocaman açılmış bana bakıyordu.
"Abla sen iyi misin?" bu Bengü'nün sesiydi.
Güldüm. "Ben iyimde aynısının Ruhî için söyleyemeyeceğim."
Ruhi'nin kervanı korumak için görevlendirdiği adamları yanımıza geldi ve bizi kervana doğru ittirdiler.
Bengü ile ikimiz bağırıyor ve çırpınıyorduk. Ama nafile. Gücümüz yetmedi onlara. Biz ne kadar bağırsakta Goncagül'ün cesedini arkamızda bıraktık.
Kardeşim ölmüştü. Goncagül'üm.
O gün çok yağmur yağdı.
Havalar soğudu.
Bahar bitti kış geldi.
Bir daha çiçek açmadı benim bahçemde.
Güneş doğmadı yüzüme hiç.
Hayat bitti, zaman durdu.
Kardeşim kollarımın arasında sessiz sedasız öldü. Bir mezarı bile yoktu. Minik bedeni bu dünyaya çok mu fazla gelmişti?
Ama acılar kabuk bağlayınca, - Yaralar asla kapanmaz. Hele ki bu yara sevdiklerin için açılmışsa asla. Sadece kabuk bağlar ve zamanla acısı azalır ama hiçbir zaman bitmez acı.- ölümün Goncagül için bu dünyada başına gelen en iyi şey olduğunu düşünmeye başlamıştım. Başına birçok kötü şey gelmişti ve bizi Şam'da neyin beklediğini asla bilemezdik. Daha kötülerini de yaşayabilirdi. Onun kaybetmem ne kadar acıda olsa benim için, seviniyordum onun adına. Acıları bitmişti.
Peki ya benim.
Benim acılarım.
Hayır bitmemişti. Her şey daha yeni başlıyordu.
Bir gün sonra Ruhî başındaki sargılı bezle yanıma doğru geldi.
Onu umursamayarak; "Hâlâ hayatta olman Allah'ın büyük bir lütfu. Verilmiş sadakan varmış."
Alay etme sırası bendeydi artık. Benim kadar canı yanmalıydı.
Koluma yapıştı. "Bu yaptığının bedelini ödeyeceksin."
"Elinden geleni ardına koyma."
Yüzüme eğildi. "Bu deli cesaretin senin başına bela olacak."
"Beni öldür Ruhî. Şimdi öldür."
"Acılara dayanamadın mı? Bu kadar güçsüz müsün gerçekten?"
"Sandığından çok daha güçlüyüm. Ben senin için söyledim."
"Sen çok altın edersin. Seni öldürürsem zarara girerim."
"Eğer sen beni öldürmezsen ben seni öldüreceğim. Yemin ederim ölümün benim elimden olacak."
Dişlerimin arasında öfkeyle söylemiştim bu son cümlemi.
Ruhî nefesini tuttu.
"Az kalsın ölüyordum zaten. Bunun bir bedeli olmayacağını mı sandın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)
Historical FictionSonumuz hikayemizin başladığı yerdi. Yaşlı kadın bana biraz daha yaklaşarak bu seferde; "Mısır'ın ve Suriye'nin en güzel sultanı, kraliçesi" demişti. Artık onu duymazlıktan gelmeye dayanamayarak başımı onun olduğu tarafa çevirmiş, insanın içine işl...