Yazar aldı kalemi;
Yedinci haçlı komutanı, Fransa kralı Louis'in, Eyyubi devletinin hükümdarı Melik Salih Eyyub'a son mektubunda;
"Yenilmiş ve ölmekte olan bir inançsız kişi."
Demesi üzerine Eyyubi Devleti savaş kararını aldı.
Karargâhları Kahire'nin kuzeyinde bulunan Mansure kalesiydi. Haçlı ordusunu Memlük ordusu burada karşılayacak ve burada geri püskürtecekti.
Savaş kararının çıkmasından iki hafta sonra Memlük ordusu Mısır halkının selamları ve tezahüratları eşliğinde Kahire'den ayrıldılar.
Şecered-dür'ün ordunun ardından hemen yola çıkması gerekiyordu. Sultan onunda gelmesini istemişti. Melike her zaman savaşlarda eşinin yanında olmuştu hep.
Cemşir ağaya baktı Melike;
"Geldiğimde o küçük yılanı canlı görmek istemiyorum."
"Öyle bir tuzak kurdunuz ki Melikem, sağ kalması mümkün değil Efsan'ın."
"Yaptığı şeyin bedeli ödeyecek Cemşir. Üç yıldır arkamdan iş çeviriyormuş. Devlet içinde devlet kurmuş küçük yılan."
"Aktay'ın desteği olmasa bunların hiçbirini yapamaz."
"Elbette yapamaz. O bir köle."
"Bir aksilik çıkmasın Cemşir. Geldiğimde ölmüş olacak o cariye."
"Hiç kuşkunuz olmasın. Alamut Fedailerinden kim kurtulmuş ki o kurtulsun."
Şecered-dür gülümsedi.
"Keşke yaptıklarını daha önce öğrenseydim. Böyle oyunlara gerek kalmazdı. Alırdım canını kimsenin ruhu duymazdı. Ama yine de zararın neresinden dönülse kardır. En azından ben geri döndüğümde bu beladan kurtulmuş olacağım."
Hazal aldı kalemi;
Karşımda duran on beş yaşlarında ki cariye bana ordunun Kahire'den çıktığını söylüyordu. Ordunun gitmesi demek Baybars'ında gitmesi demekti.
Bana veda etmeden gitmesine inanamıyordum. En son onu bir ay önce görmüştüm. Son mektubunu ise iki hafta önce mektup yazmıştı.
Biraz sonra başka bir cariye geldi. Kulağıma eğilip
"Korulukta Baybars sizi bekliyor." Dedi.
Cariyeyi yolladıktan sonra koruluğa doğru koşar adımlarla gitmiştim.
Koruluk Kahire'nin girişinde yer alan küçük bir tepeydi. Tepeyi çeşitli ağaçlar süslüyordu.
Koruluğa gittiğimde Baybars oradaydı. Üstünde gümüş renginde bir zırh vardı.
Onu görür görmez hemen sarıldım.
"Vedalaşmadan gittin sandım."
"İnan bana Hazal hiç boş anım olmadı. Savaş hazırlıkları, planlar... Uyumaya bile vaktim olmadı. Ordu Kahire'den çıktığında geri dönebildim ancak."
"Geldin ya önemli olan bu."
Baybars gülümsedi. Sağ gözünün içinde beyaz çizgi şeklinde bir leke vardı. Bu topraklarda ki çoğu insan bu lekeden ürküyordu. Bu leke ürkütecek veya korkulacak bir leke değildi. Bana göre Baybars'ın kişiliğini yansıtıyordu. Onu daha belirgin bir insan yapıyordu. Zaten o bu zaman kadar tanıdığım herkesten daha farklıydı. Bu leke onun bu farkının dışa vurumuydu sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)
Ficção HistóricaSonumuz hikayemizin başladığı yerdi. Yaşlı kadın bana biraz daha yaklaşarak bu seferde; "Mısır'ın ve Suriye'nin en güzel sultanı, kraliçesi" demişti. Artık onu duymazlıktan gelmeye dayanamayarak başımı onun olduğu tarafa çevirmiş, insanın içine işl...