Yazar aldı kalemi;
Yarışmanın yapıldığı yer, Rawda adasında ki Memlük kışlasıydı. Kışlanın talim yerinde yapılacaktı yarışma. Deniz kumuna benzer, yumuşak bir toprakla döşenen zemin oldukça genişti. Alana fazladan Sultan'ın ve Kahire halkının yarışmayı izlerken oturması için yerler hazırlanmıştı. Sultan'a diğer halkın oturduğu yerlerden daha yükseğe kurulmuş bir taht yeri hazırlanmıştı. Tahtının konulacağı bu küçük kare alanın çevresine çardak konulmuştu. Buraya Sultan Tahtı deniliyordu.
Sultan Tahtı alanın giriş kapısının hemen karşı tarafına konulmuştu.
Halkın oturduğu yer ise; Sultan Tahtının olduğu yerin sağ ve sol tarafına dört sıra halindeki ve her sıranın ilkine göre biraz daha yükseldiği ama tahtın olduğu yeri geçmeyecek şekilde düzenlenmiş tahtadan yapılmış yerlerdi.
Sultan'ın hemen yanında ki sedirde nikâhlı karısı Melike Şecered-dür oturuyordu. Melikenin arkasında ki cariyelerinden biri ise eski adı Hazal olan cariye Efsan ayakta dikilmiş yarışmanın hemen başlaması için dualar ediyordu.
Efsan yarışmayı hiç mi hiç merek etmiyordu. Umurunda da değildi zaten. Onu ilgilendiren daha önemli meseleleri vardı. Özellikle Aktay ile ilgili olan. Karşı taraftaki tahta oturaklardan birine oturmuş olan Aktay'a gözünü dikmişti. İçinden ona hemen güvenmekle hata mı ettim diye geçiriyordu.
Yarışmacılar tek tek alana çıktılar, Sultan Salih'e eğilerek selam verdikten sonra başkomutan Aktay'ın konuşmasını beklediler.
Aktay önce eğilerek sultanını selamladı sonrada konuşmasına başladı.
"Önemli olan bileğinizin gücünü göstermek. Karşıda ki rakibinizi yaralayacak veya öldürebilecek hamlelerden kaçınınız. Unutmayın amaç sadece kazanmak değil. Bu yarışmada ki amaç sizin daha iyi pişmeniz ve tecrübe edinmeniz içindir. Yine unutmayın ki gerçek öfkenizi ve gazabınızı düşmana saklamalısınız! Bu çatı altında bulunan herkes birbiriyle kardeştir. Biz kardeşçe yaşadığımız sürece karşımızda duramayacak düşman, Allah'ın gücünden öte güç yoktur. Allah yardımcınız olsun yiğitlerim."
Dedi ve yarışmak için alana çıkmış on iki gencin adını saydı tek tek.
Efsan bütün dikkatini Aktay'a yoğunlaştırmıştı. Yarışmaya çıkan askerler dikkatini bile çekmemişti. Ama Aktay'ın dudaklarından o isim dökülünce gözlerini Aktay'dan çevirdi ve alanda ki gençlerde göz gezdirdi.
Bu gerçek olamazdı! Orada ki yarışmacılardan biri Baybars'tı. Nasıl oldu? Bbu kadar çabuk arkamdan geleceğini düşünmüyordum dedi içinde. Sonra kendine acı gerçeği itiraf etti. Aslında geleceğini hiç düşünmemişti. Umudu tükenmişti artık ama o gelmişti. Benim burada olduğumu görür mü diye düşündü Efsan. Buradan onu fark etmesi imkânsızdı yüzü açık bile olsa. Uzakta sayılırdı çünkü.
Efsan'ın yerinde duramadığını ve hareketlendiğini anlayan Şecered-dür arkasını döndü ve Efsan'a sert bir bakış attı.
Efsan yüzü peçeyle örtülmüş olan Melikenin sadece gözlerini görebiliyordu. İnsanı etkileyen o yeşil gözleri ise kızdığını açıkça ifade ediyordu.
Efsan Şecered-dür'ün peçeli yüzüne her baktığında köle olduğu yüzüne çarpıyordu. Çünkü Efsan köle olduğu için yüzünü ve saçını kapatamıyordu. Bunu sadece hür kadınlar yapabilirdi Arap topraklarında. Kendi obasında yüzlerini hiçbir zaman kapatmamıştı kadınlar. Sadece saçlarını kapatmanın din için uygun olduğunu düşünüyorlardı. Hem onların obasında veya topraklarında köle diye bir unsurda yoktu. İnsanlar orada hürdü ve kadında olsa erkekte olsa eşitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)
Historical FictionSonumuz hikayemizin başladığı yerdi. Yaşlı kadın bana biraz daha yaklaşarak bu seferde; "Mısır'ın ve Suriye'nin en güzel sultanı, kraliçesi" demişti. Artık onu duymazlıktan gelmeye dayanamayarak başımı onun olduğu tarafa çevirmiş, insanın içine işl...