9.Bölüm: Kayıp

257 21 6
                                    

Bağdatlı Ruhî.

Bağdatlı esir tüccarı.

Karşımda kısa boylu, kilolu, dişleri ve saçları dökülmüş kırk yaşlarında bir adam bekliyordum.

Ama Bağdatlı Ruhî benim hayal ettiğimin çok daha ötesinde biri çıkmıştı. Uzun boyu ve esmer teniyle karşımda yirmi beş yasında bir esir tüccarı vardı.

Bu işi tek başına yapmıyordu Ruhî. İki ağabeyiyle birlikte çalışıyordu. Ve bu iki ağabeyi de yukarıda Bağdatlı Ruhi'yi tam hayal ettiğim tipte kişilerdi. En büyük ağabeyi kırk beş yaşındaydı. Adı Mahmut'tu. Saçlarının çoğu dökülmüş kısa boylu tıknaz bir adamdı. Dişlerinin çoğu düşmüş, kalan dişleri ise siyahlaşmıştı ağzının içinde. O konuşmaya başladığı zaman korkunç bir görünüme sahip olurdu. Ruhi'nin kırk yaşındaki ağabeyi Hasan'ın da Mahmut'tan bir farkı yoktu. Onun gibi tıknazdı ve siyah dişleri vardı. İki ağabeyi de birbirine çok benziyordu. Hiçbir farkları yok gibiydi. Onları sadece ses tonundan ayırabiliyordum. Mahmut'un aşırı bir gür sesi olmasına rağmen Hasan'ın çok tiz bir sesi vardı.

Ama Mahmut bu korkunç görünümü ve sesine rağmen kardeşlerinin arasında en yufka yüreklisi ve en iyisiydi bana göre.

Bu üç tüccar kardeşi ilk gördüğüm zaman kervansarayın avlusundaydım. Bizi en ucuza almak için haramilerle pazarlıklar yapıyorlardı ve Ruhî pazarlık konusunda gerçekten çok iyiydi. Haraminin bizim için istediği fiyatın yarıya indirmeyi başarabilmişti.

Pazarlık yapıldıktan sonra Mahmut gür sesiyle haramiye gülerek

"Allah bütün maharetini Ruhi'de göstermiş. Bizde olmayan boy pos ve zekâ onda fazlasıyla var."

Ruhi küstahça bir gülümseme ile karşılık verdi.

"Bağdatlı kadınlar kara gözüme ve zekâma vurgun zaten."

Kendini beğenmişin tekiydi bu Ruhî.

Esir tüccarlarına satıldıktan sonra bizi tekrardan hücreye göndereceklerini sanıyordum. Ama öyle olmadı. Bu sefer bizi odalara aldılar. Temiz kıyafet ve bol bol yiyecek verdiler.

Erkeklerin sağlıklı ve güçlü, kadınların ise güzel görünmelerini istiyorlardı. Ancak bu şekilde çok para ederdik çünkü.

Günlerce hücrenin rutubetli ve fare dolu, karanlık köşesinde aç aç bekledikten sonra bize cennet gibi gelmişti bu yeni hayat. Ama biliyordum ki bu bir aldatmacaydı bunlar. Asıl cehennem şimdi başlıyordu.

Sevindiğim tek şey kardeşlerimin ve Baybars'ın yanımda olmasıydı. Onların varlığı beni hayatta tutuyordu.

Baybars'la hücrede kaldığımız günlerde sürekli konuşmuştuk.

Bir gün azat edilip özgür olacağımıza inanıyordu. Onun bu umudu içime yaşama isteği ekmişti. Eğer o olmasaydı delirmem içten bile değildi.

Hücreden çıkmadan bir gün önce

"Bana söz ver" diye fısıldamıştı.

"Ne için söz vereyim?."

"Ne olursa olsun hayatta kal. Umudunu bir an olsun kaybetme. Azat olmaya çalış."

"Keşke bu kadar basit olsa."

"Bak Hazal oraya gittiğimizde büyük ihtimal ayrılacağız. Eğer azat olursak kavuşabiliriz. Bana söz ver ve beni asla unutma."

"Söz veriyorum ve seni asla unutmayacağım."

BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin