31. Bölüm: Baybars

169 12 19
                                    



Yazar aldı kalemi;

Baybars yaralı olan kolunu tuttu. Ormandan çıkmasına az kalmıştı ama çok yorulmuştu. Bu yüzden ağacın birine sırtını vererek oturdu. Elini daha sonra göğsüne götürdü ve Hazal'ın ona verdiği muskayı tuttu. "Beni hayatta tutan bu muska ve senin duaların oldu." Dedi kendi kendine. Hazal' düşününce kolunun acısını kısa bir sürede olsa unuttu ve gülümsedi.

Hazal olan sevgi ve özlemi onu şuanda hayatta tutan tek şeydi. Ona geri döneceğine ve evleneceklerine dair söz vermişti. Bu sözü tutmadan asla ölmeyecekti.

Muskayı sıkı bir şekilde tuttu. Bu şekilde Hazal'ı kendine daha yakın hissediyordu.

Daha sonra derin bir nefes aldı ve başına gelenleri son kez düşündü.

Tuzak kuracakları boş alana geldiğinde hala çoğu askeri hayattaydı. Bir süre gerçekten çok iyi idare etmişlerdi. Ama arkadan destek kuvvet gelmeyince kırılmaya başladılar.

İki bin kişilik askeri birliğinin çoğu ölmüştü. En son yirmi kadar askeri ile ormana doğru kaçmıştı ama hepsi sırayla ölmüştü bu ormanda. Hayatta kalan tek kişi Baybars'tı.

Atını dar ve kimsenin bilmediği patikalarda sürmüş, kestirme yollardan geçmişti. Bir ara haçlılardan biri ona çok yaklaşmıştı. Hatta okuyla Baybars'ı omuzundan yaralamıştı bile. Ama Baybars atının üstünde arkaya dönerek attığı tek okla haçlı askerini göğsünden yaralayıp kaçmayı başarmıştı.

Ormandan çıkarsam kurtulurum diye düşünüyordu Baybars.

Aklında birçok soru vardı Baybars'ın. Destek kuvvetin neden gelmediği kafası kurcalayan en büyük sorulardan biriydi.

Akşama doğru Baybars bir hana gitti. Orada yemek yedi ve yarasını temizledi. Kanaması çoktan durmuştu. Allahtan ok sol omuzunu sıyırmıştı. Yoksa çoktan ölmüştü. Akşamı handa geçirdikten sonra yola çıktı. Atı ceviz ve pusatları yanındaydı iyi ki.

Bir süre haçlı karargâhını izledi uzaktan ve yeni bilgiler edinmeye çalıştı. Mansure kalesine döndüğünde bu bilgiler ile yeni bir plan yapabilirdi.

Uzaktan gemileri izlerken nöbet tutan haçlı askerlerinden ikisi onu gördü. Baybars kısa süren bir boğuşmanın ardından onları öldürdü. Sonra tekrar karargâhı izlemeye devam etti.

Daha sonra Kralın karaya çıktığını gördü. Baybars Kral'ın yanında ki adamları tek tek saydı. Elli askeri vardı yanında. Büyük ihtimal keşif için ya da dolaşmak için karaya çıkıyordu. Baybars onları takip etti. Daha dün gece yirmi kadar askerinin katledildiği ormana girmişlerdi. Baybars bu sırada kafasında bir plan kurdu. Sonrada planı işlemeye koyuldu.

Kral'ın da olduğu elli kişilik kâfir sürüsünü küçük bir ok yağmuruna tuttuktan sonra atını doludizgin sürdü ve ormandan çıkardı. Baybars gayet emindi ki Kral onun peşine düşmüştü.

Atını kurumuş ve bataklık olmuş eski bir gölün oraya getirdi. Bataklığın en ucu çoktan kurumuştu. Atıyla yavaşça oradan geçti. Sonra planını hazırladı ve beklemeye başladı. Kral onun tuzağına bir örümcek ağı gibi yapışacaktı.

Aktay sürekli elini sıkmış bir halde tekrardan kendine söylendi. "Bunun tuzak olduğunu nasıl anlamadın. O askere nasıl inandım." Dedi.

Kutuz Aktay'ın sırtını sıvazladı. "Sultan'ın böyle bir şey yapabileceğini düşünmüyordun çünkü."

Aybek; "Baybars'ı öldürmek için hem büyük bir zaferin önüne geçti hem de iki bin askerini gözünü kırpmadan öldürdü. Böyle Sultan ve hükümdar olmaz." Dedi.

BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin