28. Bölüm

229 9 0
                                    


Aptal hastaneye en fazla 1 hafta dayanabildim. Bu ortam iğrenç birşey. Sürekli ağlayan, ölen, iğrenç kokan bir yerde kalıyorum. Herşeye dayanabilirim ama ölen insanların arkasından ağlayan insanlara asla. Onları izledikçe bende sebepsiz bir şekilde ağladım. Sonuçta insanlar çaresiz kaldıkları için ağlar. Hiçbir insanın durduk yere ağladığını gördünüz mü? Şahsen ben görmedim. Mutlaka içinde büyük bir acı vardır ve o acısını paylaşacak birisi yoktur onun ya da paylaştığında bile onu umursamayacaklarını, üzüntüsünü saçma göreceği için paylaşmıyordur ve acısını ağlayarak çıkartıyordur. Tanrı bilir şuan kaç kişi ağlayarak uyuyup, sabah gözleri şiş, hissettiği yalnızlığa ve acıya devam ederek uyanıyor? Ama bilmeliler ki acı asla geçmiyor o hep orada ve ölene kadar da sizinle kalıyor.

Ruh ölse de kalp atmaya devam ediyor. Sadece nefes alıyorum yaşayacak kadar iyi değilim.

Sonuç olarak düzeleceğini sandığımı hiçbir şey düzelmiyor ama şöyle bir gerçek var ki içinde bulunduğum duruma alıştım artık.
1 hafta da sadece farklı olarak ölümler olmamıştı. Borcu ödemek için indiğimde 'Henry Williams' adlı kişinin tüm borcumu ödediğini söyledi oradaki bayan. Bana acı çektirmeye devam ediyor Lucy. Hem beni sevdiğini söylüyor ve gidiyor daha sonra bana Alexandra ile mutlu olmamı söylüyor tam bu duruma alıştım derken bu karşıma çıkıyor. Sanırım kafayı yememi istiyor ya da uzaktan nasıl acı çektiğimi izleyerek keyfi yerine geliyor. Madem gittin hayatımdan tam anlamıyla siktir git. Sürekli böyle yaparak ikimize de zarar veriyor ve ben artık zarar görmek istemiyorum. Kalbim acıyor ve bu acı geçmeyecek. Şuan tek endişelenmem gereken tek şey oğlum olmalı o aptalca şeyler aklımda olmamalı. Acaba onu düşündüğüm kadar o beni düşünüyor mu? Sürekli rüyalarıma girerek çığlık atarak uyanmama sebep oluyor. Bu acı gün geçtikçe daha fazla büyüyor ve beni çıkmaza sürüklüyor.

Bir hafta boyunca çevremdeki insanları düşündüm sonuç olarak kimseye güvenemiyorum herkes tek tek gidiyor. Yanımda sadece Taylor var. O da henüz küçük ve saf olduğu için babasının ne bok olduğunu bilmiyor ama eminim ki büyüdüğünde ilk fırsatta o da gidecek. Mecburiyetten yanımda. Annem ve Alexandra gibi. Tamam, annem beni doğurduğu için yanımda olmak zorunda ama Alexandra? O kızı cidden anlamıyorum. Bana karşı çok iyi. Melek gibi adeta ama önceden böyle değildi. Onun bu yüzüne inanmayacak kadar zekiyim neyse ki.

Eve ağlayarak gelmiştim. Bu lanet eve yine tek başıma giriyorum. Bomboş. Başladığım noktadaki halimle bir farkım yok. Oğlum, ben ve fazlasıyla boş evim. Belki de kendimi toparlayana kadar Taylor'la biri ilgilenmeli ama şuan ona ihtiyacım var. Onun sayesinde yalnız hissetmiyorum kendimi. Elimle göz yaşlarımı silerek arabamdan indim. Bagajdan valizimi alırken gözyaşlarım yanağıma süzülüyordu.

Taylor'ı koltuğundan çıkardım. Eline de oyuncağını tutuşturdum. Yavaş yavaş merdiven basamaklarını çıktım. Taylor minik eli ile yanağımdaki yaşı silmişti. Buruk bir gülümseme ile ona baktım. Artık ikimiz vardık.

Evin kapısını açtığımda Lucy'nin koşarak boynuma sarılmasını ya da her zaman ki kullandığı önlüğü,her tarafının batmış bir şekilde karşıma geçip " Louis bugün yeni bir tarif denedim ve sende beğenmek zorudasın" demesini bekledim ama olmadı.

Kapının girişinde duran sehpanın üstündeki çerçeveyi ikimizin resmini görmeyecek şekilde yatırdım. Şu sıralar bunları görmesem iyi olacak. Daha sonra herşeyi eski düzenine göre ayarlarım ama şuan olmaz. Buna hazır değilim.

Valizimi bırakıp mutfağa girdim. Bomboştu. Taylor kolumu dürterek dolabı işaret etti ardından " mama" demişti. En son 5 saat öncesi mamasını yediğini düşünürsek acıkması normal. Ama şuan karnını doyuramam. Beklemeli. Hem bu sayede sabretmeyi öğrenir. Babası güzel bir uyku çekerken o da sessizce benimle beraber uyuyacak. Büyüyünce oğluma duygusuz bir piç olmayı öğreteceğim.

Troublemaker | ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin