Hıçkırıkları dindikten sonra donuk bir halde yerde öylece kaldı bir zaman. Sonra da kendini güçlükle yerden kaldırıp yatağına uzandı. Odaya gelip bir ihtiyacı olup olmadığını soran hizmetçiye yemek de dahil hiçbir şey istemediğini, istirahat edeceğini söyledi. Hizmetçi, hanımının dağılmış görüntüsüne şaşırdıysa da bir şey demeden çıktı. Kalbinin üstünde kocaman bir taş varmış gibi hissediyor, duvarlar üstüne üstüne geliyordu.
Düşündükçe delirecek gibi oluyordu. O evden resmen kıl payı kurtulmuştu. Dünden beri konuşulan her şeyi hatırlamaya çalışıyordu. Londra'ya dün gece geldim dediğinde Edward'ın nasıl 'yalan söylüyorsun' diye patladığını hatırladı. Muhtemelen kızın dayısını gizlemek için tedirginlikle konuşmasını yanlış anlamış, o evdeki hikayesini saklamaya çalıştığını sanmıştı. 'Hangi kadınlar' diye kendisini taklit edişini komik bulmuştu. Oysa genç adamın aklından kim bilir hangi kadınlar geçiyordu o anda. En kötüsü de çalışma odasında kocalık haklarının ücrete dahil olmadığını söyleyişiydi. Adam daha fazla para istediğini düşünmüş bile olabilirdi. Ah ne kadar utanç verici.
Evden kaçmak için kendince haklı sebepleri vardı belki ama yine de hata üstüne hata yapmıştı. Bir hırsla karar verip tanımadığı, bilmediği bir şehre gitmişti. Karşısına ilk çıkan kadının peşine takılmıştı. Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Lord Cummings'in teklifi olmasaydı kendisini o pis suratlı yaratığın evinde, yatağında mı bulacaktı. Aklında beliren görüntülerle midesi kasıldı. Edward resmen onun mucizesiydi. Bilmeden de olsa hayatını kurtarmıştı. Ona ulaşmasının bir yolu olsaydı keşke. Her şeyi anlatsa kıza inanır mıydı? Ama bir an evvel gerçeği öğrenmesi gerekiyordu. Öyle biri olmadığını bilmeliydi. Kızın ellerini tutan, dudaklarına dokunan tek erkek olduğunu bilmeliydi. Umurunda olmasa bile en azından şerefini ayaklar altına alacak bir evlilik yaptığı fikrinden kurtulurdu. Nefreti hafiflerdi. Belki de evine huzur içinde geri dönerdi. Mucizesine bunu borçluydu.
Bunları düşünürken Bayan Bailey geldi. Öğlen oda hizmetçisi, hanımının kötü göründüğünü söylediğinden beri aklı kızdaydı. Yeterince istirahat ettiğini umarak odasına gitmeye karar vermişti. Girdiğinde kızı yatakta uzanmış, saçı başı dağılmış, gözleri kızarmış olarak buldu. Kız kahya kadına ümitle baktı.
- Bayan Bailey, bana yardım et. Ona mutlaka gitmem gerek. Dük Hazretleri'nin yanına gideceğim, sonra beni öldürse de umurumda değil..
Kadın, Elizabeth'i bu sefer daha ciddiye aldı. Karşısında şımarık bir yeni gelin değil ciddi bir derdi varmış gibi görünen bir kız vardı. Nasıl hareket etseydi acaba?
- Düşes Hazretleri, bir mektup yazarsanız bu gece gidip geri gelebilecek bir ulak çıkartabiliriz. Dük Hazretleri izin verirse sabah gidersiniz. Olmaz mı? Anlayışlı olmaya çalışın efendim. Evde çok sayıda ziyaretçi olmalı. Efendimiz çok meşguldürler.
Mektup.. Bu iyi bir fikirdi galiba. Kağıda yazması daha kolay olurdu. Ne de olsa kendisinin bir kaldırım çiçeği olmadığını açıklamaya çalışmak çok utanç vericiydi. Yazıyla daha kolay ifade ederdi.
- Beni çalışma odasına götürün Bayan Bailey.
Bayan Bailey, kızı Dükün çalışma odasına değil, Lady Fiona'nın sağlığında kullandığı odaya götürdü. Kız için kağıt, kalem, zarf ve zamanında Northwood Düşesleri'nin kullandığı mührü masanın üzerine hazırladı. "Ben gidip ulağın hazırlanmasını haber vereyim." diyerek odadan çıktı. Kız bir süre düşünüp yazmak istediği şeyleri aklında sıralamaya çalıştı. Sonra inci gibi el yazısıyla yazmaya başladı.
"Dük Hazretleri,
Mektubunuzdan ötürü acı içindeyim. Beni tamamen yanlış anlamış olduğunuzu fark ettiğim için bütün hayatımı size baştan anlatmak istiyorum. Benim annem merhume Lady Mary, Greenham Baronu Lord Percival Stanford'un kız kardeşiydi. Bir doktor olan babam George Goodwill ile kuzeyde sakin bir köy olan Dovery'nin hemen dışındaki evimizde yaşıyorduk. Bu bilgileri kontrol ettirebilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİNİ DİNLE
Historical FictionTAMAMLANMIŞ HİKAYE WATTYS 2016 KAZANANI TARİHİ KURGU 1. KİTAP Yaşlı Dük ölüm döşeğinde bile torununu rahat bırakmıyordu ama bu son oyunu kazanamayacaktı. Berrington malikanesi Edward'ın ömründe değer verdiği tek şeydi ve onu kaybetmeyecekti. Kadınl...