Her zamanki iştahıyla yemeğini yiyen Victor "Ben sizi yalnız bırakayım da biraz konuşun. Sonra da geç kalmadan yola çıkalım." diyerek yemek salonundan çıktı. Edward yemek sırasında biraz sakinleşmişti. Bu evlilik meselesi sinirlerini fazlasıyla yıpratmıştı. Sonuçta ihtiyarın sayılı nefesleri kalmıştı ve ölür ölmez ayrılacağı bir kızın kim olduğunun ne önemi vardı? İster yalancı olsun ister batakhane gülü, görevini düzgün yapsa yeterdi. Bu işten kurtulduktan sonra en az bir sene hiç bir şeye sinirlenmemeye karar verdi genç adam. Bir an önce kıza durumu açıklaması ve akabinde yola çıkmaları gerekiyordu artık.
- Yemeğini bitirdiysen çalışma odama geçelim.
Elizabeth sakince kalkıp kapıya yürüdü. Birşeyler yemek iyi gelmişti. Kendini daha güçlü hissediyordu. O da biraz düşünme fırsatı bulmuştu ve en azından Lordun teklifini duyana kadar sakin davranacaktı. Mantıklı bakınca gerçekten gidecek yeri yoktu, teklif edilen para da küçük bir servet değerindeydi. Akıllı olmak zorundaydı. Eğer kabul edilebilir bir şey isterse kalacaktı. Lord Hazretleri vahşi bir canavar da olsa sürekli onunla uğraşacak hali yoktu. Zaten dediklerini de hiç anlamıyordu.
Uşak önü sıra yürüyüp güzel misafiri çalışma odasına buyur etti. Edward da peşi sıra girip uşağı baş işaretiyle dışarı yolladı.
- Gel, yanıma otur. Konuşmamız gerekiyor.
Kız sessizce oturdu. Bakışları yerde, elleri kucağında, genç adamın söyleyeceklerini bekledi.
- Senden ne yapmanı istediğimi merak ediyorsun. Şimdi seninle Northwood'a gideceğiz. Orada evleneceğiz. Gerektiği kadar evli kalıp sonra ayrılacağız. Sonrasında serbestsin.
Kız bir anda bayılacak gibi oldu. Bu adam ne diyordu? Edward kızın bir anda kızarıp koltuğa yığıldığını görünce sessiz bir küfür savurdu. Damdan düşer gibi konuşunca kız heyecanlanmıştı herhalde.
-Sakin ol, bayılma sakın. Bir de senin baygınlığınla uğraşamam.
- Bayılacak değilim merak etmeyin Lordum. Sadece söyledikleriniz.. siz.. siz.. siz o kadar...
Sinirden söyleyecek kelime bulamıyordu. Burada duramazdı. Ayağa fırladı. Peşine Edward da kalktı. Yine mi gitmeye kalkışacaktı? Yani gitmemeliydi değil mi? Vakitleri yoktu çünkü, başka kız bulamazlardı. Kızı omuzlarından incitmeden tuttu. Kız silkinip kurtulmaya çalıştı. Edward bırakmadı. Ne derdi Victor "nezaketten kimse ölmez". Daha nazik olmalıydı. Yavaşça kızın kollarını okşarcasına ellerini ellerine indirdi. Şimdi kızın nazik, beyaz elleri, kendi esmer, güçlü avuçlarındaydı. Bakışları yumuşamıştı, mavi gözleri buluştu. Elizabeth onun bakışlarıyla ikinci kez hipnotize olmuştu. Edward geri oturdu, kızı da ellerinden kibarca çekerek yanına oturttu.
Oturdukları iki kişilik kanepenin karşısında şömine, şöminenin üstünde de büyükçe bir tablo vardı. Kızdan tabloya bakmasını istedi Edward.
- Ne görüyorsun?
Resimde çok güzel, insanı davet eden, gül bahçeleriyle çevrili muhteşem bir malikane vardı.
- Çok güzel bir ev. Neresi orası?
- Berrington malikanesi. Orası benim evim Elizabeth. Doğduğum, büyüdüğüm ev. Eğer geçici bir evlilik yapmazsam evimi kaybedeceğim.
- Nasıl yani? Neden?
- Benimle evime gelirsen öğrenirsin. Ne diyorsun? Yardım edecek misin bana?
Elizabeth adamdan gözlerini alamıyordu. Öfkesi geçince, yuvasından sevgiyle bahsedince, ne kadar muhteşem bir şeye dönüşüvermişti. Aklına gelen ilk şeyi sordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİNİ DİNLE
Ficção HistóricaTAMAMLANMIŞ HİKAYE WATTYS 2016 KAZANANI TARİHİ KURGU 1. KİTAP Yaşlı Dük ölüm döşeğinde bile torununu rahat bırakmıyordu ama bu son oyunu kazanamayacaktı. Berrington malikanesi Edward'ın ömründe değer verdiği tek şeydi ve onu kaybetmeyecekti. Kadınl...