Araba kıvrımlı yolda ilerlerken yaşlı adam ve yanında bulunan iki küçük kız etrafı seyrediyordu. Rüzgarın uğultusuyla sarsılan küçük yolcular gözlerini dışarıya çevirmiş korkuyla karışık duygularla etraflarına bakınıyorlardı. Arabanın geçtiği yol oldukça dardı ama her iki yana uzanan ağaçlar yeşilin eşsiz tonlarıyla karşılarına görsel bir şölen sunmaktaydı. Kızlardan küçük olanı yaşlı adamın kocaman ellerini tetkik etmekteydi. Ablasının onu uyaran bakışlarıyla önüne dönmek zorunda kalmıştı.
Küçük kız hayatında ilk defa bu kadar konforlu bir arabaya binmişti. Heleki arabanın içini gördükten sonra adeta küçük dilini yutmuştu.
Kardeşinin şaşkınlığını izleyen Zeynep birden bu arabada niçin olduklarını hatırladı, dudakları titremeye başladı. Beyni kendisine nasıl oyunlar oynamaktaydı. O artık bundan sonra kardeşini ve kendisini korumaya mecburdu. Bunun için bir hafta önce ölen babasına söz vermemiş miydi? Elbette sözünü tutacaktı. Bu düşüncelerle kardeşine baktığında onun gülümseyişini gördü. Onun kadar küçük olmak istedi. O yaşta olsaydı belki içindeki acı bu kadar büyük olmazdı. Belirsizliklerden bu kadar korkmazdı. Oysa annesi öldüğünde 9 yaşındaydı. Annesini öyle iyi hatırlıyorduki. Uzun saçlarını, güldükçe güldüren gözlerini kuzum deyişini. Hastalandığında gülen gözleri gitmiş zoraki tebessüm yerleştirdiği yüzü sararmıştı. Mahalleden annesini görmeye gelen kişilerden öğrenmişti annesinin çok az zaman sonra öleceğini. İşte o zaman karar vermişti. Annesinin ölmesine izin vermeyecekti. Onun yaptığı bütün işleri yapacak, 2 yaşındaki kardeşine bakacak, babasına yemek pişirecekti. Ama hiçbirşey şey engel olmamıştı annesinin gidişine. Kalbinin ortasına inen hiç geçmeyecek olan acı oturmuştu oraya. Yutkunmasına izin vermiyordu bu acı. O Zamanlar düşünememiştiki daha da büyük acıların kendisini beklediğini.*****************************************
Nihayet Zeynep uzun yolculuk bitip de heybetli, büyük evin önüne vardığında gerçek tüm çıplaklığıyla karşısındaydı. Artık başkalarının evinde yaşayacaklardı. Şimdiye kadar hiç görmedikleri amcalarının yanında. Nasıl bir abiydi ki bu amcaları, babasının cenazesine bile gelmemiş herşeyi yaşlı avukatı aracılığıyla halletmişti. Hiç kardeşini sevmemiş miydi? Onca yıllık küslüğe rağmen hiç yumuşama olmamış mıydı? Biran buradan kaçmayı düşündüyse de kardeşi için sabretmeli, kendini toparlamalıydı. Hiçkimse yoktu ki onlara sahip çıkacak.
Beyaz boyalı 3 katlı bu ev, yivli sütunları ve yüksek verandasıyla karşısındaydı. Amcası gerçekten çok zengin olmalıydı. Duvarların etrafını saran manolya ve sümbüller göze hitap ediyordu. Bahçedeki çimler yeni kesilmiş olmalıydı. Tüm bahçe yaz yağmurlarının etkisi ile canlanmıştı. Kuşların cıvıltılarını duyabiliyordu. Çok güzel kokuyordu bu bahçe. Ağaçların ihtişamı, renkleri insanın içini ısıtıyordu. Belki ilerleyen günlerde kardeşiyle bahçede oturur, oyun oynarlardı. Eski evlerinin bakımsız bahçesinde de bahçeye çıkar yonca bulmaya çalışırlardı.
Zeynep birden kendi içinde verdiği savaşı hatırladı. Geçmiş kendinde kapanmaz yaralar açmıştı. Ama çok şükür küçük bir kızkardeşi vardı teselli bulacağı, annesinin-babasının emaneti. Artık babasına verdiği söze sadık kalmalı, gelecekte neyle karşılaşacak olurlarsa olsun güçlü olmalıydı. Artık geçmişteki acıları bir kenara koymalıydı. Bu acı hiç geçmeyecekti ama tüm güçlüklere göğüs gererek hayatta kalmaya çalışacaklardı.
Kucağında oyuncak bebeği olan küçük kardeşi Ayşe merakla etrafına bakınarak sordu, " abla burası neresi" diye
"Bunda sonra yaşayacağımız yer"
Ayşe şaşkınlıktan gözleri büyüyerek
" Şaka ediyorsun abla, burası çok büyük, çok güzel"
" şaka değil canım, burası amcamızın evi buraya kadar bizi getiren avukat amca söyledi. Bak şimdi o da bavulları almış geliyor"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEPSİNDEN ACI
SpiritualDuyduğu şeyler yutkunmasına engel oluyordu. Yeterince acı yaşamamış mıydı? Onu kaybederse ne olacaktı. Boğazı düğüm düğümdü. Gözyaşları oluk oluk akmaya başlamıştı. Gözleri karardığında düşündüğü şey bu acının hepsinden acı olduğuydu.