17.BÖLÜM

9.5K 446 31
                                    



Aslında izin almadan gelmesi daha da önemlisi kardeşinin eşyalarına dokunması yasaktı Zeynep'in. Amcası onun bu odaya girmesini istemiyordu. Izdırapla iç çektikten sonra uzun süredir elini sürmediği kardeşinin oyuncaklarında elini gezdirdi. Artık bu odada kalmasına izin vermiyorlardı. Kendisi için şimdilerde kaldığı misafir odasının yanındaki oda hazırlanıyordu. Amcası ve yengesi hazırlanan odanın eşya seçimini onun yapmasını isteselerde o bunu kibar bir dille reddetmişti. İstemiyorduki yeni eşyalar, yeni bir oda. Şimdi kaldığı oda bile ona fazlaydı. Ama amcası ve yengesinide kırmak istemiyordu.

Ayşe'yle paylaştığı odadaydı yeniden. Odanın anahtarlarını antredeki dolapta bulmuş, ayakları buraya getirmişti onu. Yatağının üzerindeki örtüler kaldırılmışsada odada Ayşenin tarafında değişen birşey yoktu. Oyuncak evi, bebekleri, eşyaları herşeyi yerli yerindeydi. Hala oda Ayşe gibi kokuyordu. Meraktan çok sıkıntıdan dolabın içini karıştırdı. Kendi tarafı boştu ama Ayşenin eşyaları yerli yerindeydi. Dolabın hoş kokması için bırakılan lavanta keseleri olsada Zeynep kardeşinin kokusunu duyumsuyordu. Dolabın içinde kenarda ise kenarları süslü, minik pembe çerçeveyi farketti. Eline aldığında kendi resmi olduğunu gördü. Biliyordu Ayşe'si onu çok severdi. Anne nedir bilmediği için varsa yoksa ablasıydı. Ama olamamıştı iyi bir abla. Çerçeveye dokunduğunda sanki hafızasında belli belirsiz birşeyler canlanır gibi oldu. Birden midesine kramplar girmeye başlamıştı. Yutkunamıyordu. Acıyordu her yanı. Hissetleri içini kanatıyordu. Yaşadığı en büyük acıydı bu. Hepsinden acıydı.

Resmi babasıyla gidip çektirdikleri günü hatırladı. Okuldan istemişlerdi liseye başlarken vesikalık fotoğraf. Fotoğrafçıya gidincede babası fotoğrafçının boydanda resim çekmesini söylemişti. Fotoğrafçı poz verdirmeye çalışırken babasının gülümser dudaklarına tepkisiz kalmamış gülüvermişti. İşte bu anı gösteren fotoğraflı çerçeve elindeydi. Ayşe fotoğrafı görür görmez eline almış

" Abla o kadar güzelsinki, bu benim olabilir  mi? "  dediğinde
" Olur, küçüğüm."  cevabını vermişti. Yengesi hatırası olan eşyaların çok kıymetli olduğunu, odaya asla el sürmeyeceklerini söylemiş ancak amcasıyla birlikte bir müddet bu odaya girmemesini istemişlerdi. Biraz zaman  geçince    izin vereceklerini söylemişlerdi. Ama o bu isteklerini dinlememişti.  Kendi yatağına oturmuş yine ağlamaya başlamıştı. Bir yandan da titremeye başlamıştı. Ağladıkça aslında hafifliyor, hayal içinde hareket ediyordu. Artık akıntıya kapılmış sürükleniyordu. Yüreği kaldırmıyordu. Kalp atışları şiddetlenmişti. Gözlerinin kararır gibi olduğunun farkındaydı. Son hatırladığı şey oyun evinin içinde görünen bebeklerin yemek masasında oturduğu halleriydi.


Ertesi sabah

"Evet, kendine geliyor, gözleri aralandı, Zeynep nasılsın kızım? " diyen yengeme

"İyim yenge."

Amcam " Kızım demedik mi sana üzüleceksin girme o odaya, Nermin teyzen orada baygın buldu seni. Zor toparlamıştın kendini, bak yine harap ettin kendini. "

"Özür dilerim amca."

"Kızım özür dileme, senin üzülmene dayanamıyoruz. Senin biran önce güçlenmeni istiyoruz."

Yengem
" Zeynebim, kızım, ne olur üzülme artık."

Amcam
"Hem bak bugün okuldan aradılar, gelmeni bekliyorlar, arkadaşın Ranada hergün seni arıyor, ne yapalım kızım sen söyle rapor alalım mı tekrar yoksa hazır hissediyor musun kendini okula dönmeye?"

"Amca ben okula dönmek, bundan sonra okula  gitmek istemiyorum. Göndermeyin beni, lütfen."

"Ama Zeynep, nasıl olur daha liseyi bitirmedin"

"İstemiyorum ben amca, burada evde yengemle kalmak istiyorum. Gitmek istemiyorum."

Ellerini saçlarında gezdiren amcam bir zaman suratıma baktıktan sonra

"Tamam kızım. Okula gitme ama eğitimine evde devam edeceksin, Açıköğretim lisesine yazdıracağım seni. Liseden mezun olabilmen için gerekli dersleri oradan vereceksin fakat senden bir söz de istiyorum. Derslerine çok sıkı çalışacak, muhakkak o lise diplomasını alacaksın. Evde boş oturmak asla yok. Hangi dersi almanı istiyor, hangi kursa gitmeni istiyorsam razı geleceksin yoksa okula dönersin ona göre"

"Tamam amca."

"Peki kızım anlaştık madem hadi toparlan. Kahvaltını yap, birazdan  Hilal hanım gelecek"

Oturma odasına indiğimde Hilal hanım çoktan yengem ve Nermin teyze tarafından karşılanmış kendisine çay servisi yapılmıştı. Benim içeri girip Hoşgeldiniz dememle yengem ler müsaade isteyerek odadan ayrılmıştı.

" Evet Zeynep dün gece bayağı yoğun olmuş senin için hatıralara dalmışsın öyle mi?"

" Evet, kardeşimle kaldığımız odaya gittim, eşyalarına baktım, sonra kendi yatağında uyuyakalmışım. "

" Ne hissettin odadayken?"

" Biliyor musunuz? Ayşe beni en dertli ve mutsuz anımdayken bile gülümsetirdi. O benim rahatlamamam içimi boşaltmam için tek nedenimdi. Artık yok. Kendimi yalnız hissediyorum. Onun bundan sonra olmayacağını kabul edemiyorum. O öldükten sonra ne denli kuvvetli olmaya, onu kaybettiğimi kabullenmeye çalışsam da olmuyor."

Derin bir nefes alıp devam ettim.  " Annemle babamın ölümü bu kadar acıtmamıştı beni.  Bilmiyorum belki onların öleceğine hazırlamıştım kendimi. Tüm bunları size niye anlatıyorum ki bilmiyorum ama merakta ediyorum  bu acı geçecek mi?"

" Zeynep, bu acı geçmeyecek. Geçecek dersem yalan söylemiş olurum.  Anneni, babanı, kardeşini  nefes aldığın her aldığın her an hatırlayacaksın ama yaşamak için başka başka nedenlerin olacak. Bak mesela şimdi yanında amcan var, seni annen gibi sevdiğini söylediğin yengen var, abi gibi destek olan bir amcaoğlun var, sana teyzelik yapan bir yardımcınız, anneanne gibi  yaklaşan bir aşçınız, büyükbaba gibi davranan bir bahçıvanınız var. Hepsi seni düşünüyor. Sen de onları düşünerek yalnız olmadığını anlayabilirsin.

Hayatta kaybettiklerimiz kadar kazanacaklarımızda var. Ölüm değiştiremediğimiz bir gerçek. Ama ölüm aslında bir kayıp değil. Sen kardeşini istediğin zaman yanında hissedebilirsin. İlla konuşman, yanında olması gerekmez. Hissetmen yeterli. Kayıpların büyük olsada hayat sana ileride çok büyük şeyler kazandıracak Zeynep. 

Ben ne dersem diyeyim senin acını dindirecek bir güç yok. Sen bu acıyı yaşadın. Söyleyeceğim hiçbir söz bu acının dinmesini sağlayamaz. Bunun için empati bile kuramam. Ama sana yaşamak için sebepler gösterebilirim. Allah bize taşıyamayacağımız yükler vermez. Bizim bu yükleri taşımamız, sabretmemiz gerekir. Bu yüzden seni dinleyebilirim. Bana senin neleri zorladığını anlatabilirsin. "

"Neden bütün bunlar benim başıma geliyor?  Önce annem sonra babam şimdide kardeşim. Hep neden diye  soruyorum. "

"Enbiya suresinde Allah buyuruyor ki Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepinizde sonunda bize döndürüleceksiniz. "

İşte bu yüzden biz kullar ölümü bazen erken bazen de geç tadıyoruz. Ama bunu sorgulayamayız. Yaşatan da öldüren de Allah. Ne kadar ölümden korunmaya çalışsakta kaçışımız yok. Bu yüzden bunu sorgulamayan gerekir. Senin bundan sonra yapman gereken yaşama sımsıkı sarılman, kayıpların içinde her zaman duacı olman."

"Evet anlıyorum bunu ama galiba biraz zaman ihtiyacım var."

"Biliyorum, bu yüzden geliyorum yanına dertleşelim, paylaşalım, zamana acımızı yayalım diye."

"Sağolun, sizinle gerçekten rahatlıyorum."

"Canım ben de seninle konuşmaktan keyif alıyorum. Artık benimle rahat konuşabilmen çok sevindiriyor beni. Daha önceki görüşmelerimizde zorla laf alıyordum senden.
Beni istediğin her zaman arayabilirsin konuşmak için biliyorsun değil mi? Haftada bir kez gelsem de sen ihtiyaç hissedersen beni ara. İster telefonla istersen burada konuşuruz. Ama dünkü gibi kendini kaptırmak yok tamam mı?
"Tamam" demiş gülümseyivermiştim.

HEPSİNDEN ACI        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin