Bu hayatta canım dediklerim bir bir çıkıyordu hayatımdan. Acının türlü yüzünü görmüştüm. Yetimlik, öksüzlük derken şimdide kardeşimi mi kaybedecektim? Dile gelmeye korkan sessiz çığlığımla nefesim tükenmişti artık. Babamın ölürken kardeşimi bana emanet edişi gelmişti aklıma. Koruyamamıştım ki onu, yalnız bırakıvermiştim. Oysa hiç yanımdan ayırmamalıydım. Gözüm gibi bakmalıydım ona. Ne düştüğünü anlamıştım ne hastalandığını. Kimbilir ne kadar acı çekmişti bütün gece. Aynı odada uyumamıza rağmen hiçbirşey anlamamıştım. Ben iyi bir abla olamamıştım. Hayattaki en büyük dayanağım etrafı kablolarla sarılı yoğun bakım odasındayken, Can çekişiyorsan elimden dua etmekten başka birşey gelmiyordu.Affedemiyordum kendimi, affedemeyecektim. Vicdanımı, aklımı, kalbimi ve yaralarla bezenmiş açık ruhumu affedemiyordum. Keşke dediğim her cümlenin başında koca bir yıkımla baş başa kalıyordum. Ben kendimi asla affedemezdim bundan sonra, kardeşim iyileşse bile. Varlığıyla tutunduğum daldı o benim. Ölümü aklıma getirmek dahi istemiyordum. Ben ölümü hiç sevmiyordumki. Hep sevdiklerimi götürüyordu benden.
Öyle istiyordumki bu yaşadıklarımın sadece kabus olmasını, öylede canım yanıyorduki. İnanamıyordum olanlara bir türlü. Ayşenin başına gelenlere.
Saatler önce kardeşimin arkadaşı Berra ve ailesi gelmiş, Berra kardeşimin bahçelerindeki şeftali ağacından nasıl düşüverdiğini anlatmıştı. Ayşenin kendisini tembihlediğini, hiçkimseye bu olaydan bahsetmemesini istediğini söylemişti. Minik Berra da olanlara anlam veremiyordu bir türlü. Ağaçtan düştükten sonra iyi olduğunu birlikte oyun oynamaya devam ettiklerini söylemişti ardından. Onlar gittikten sonra amcam olan biteni doktora anlatmıştı." Anlamıyorum doktor bey, akşamda bizlerle yemek yedi, son derece iyiydi, herhangi bir şikayetini, bir farklılığını göremedik, eğer ufacık bir şüphemiz olsa getirmez miydik?"
" Ömer bey, gerçekten büyük talihsizlik, zannediyorum bu düşme olayı ikindi vakti olmuş, düşüşten sonra acı duymamış olabilir, çünkü bu tür vakalarda rahatsızlık sonraki saatlerde hissedilir hale gelir, zannediyorum kanamanın başlangıcı ve diğer belirtilerde hasta uyuduktan sonra gerçekleşmiş, bu yüzden anlamamanız doğal, zaten hasta buraya bilinci kapalı gelmişti, şu an beklemekten başka yapabileceğimiz birşey yok, gelişmeleri an be an size bildireceğim."
Doktor odadan çıktıktan sonra düşüncelerimi toplamakta zorlanmaya başlamıştım. Hastaneye geleli 17 saat olmuştu. Dakikaları, saniyeleri sayıyordum. Sürekli dua ediyordum. Ama hiçbir olumlu gelişme gerçekleşmemişti. Dayanma sınırımı çoktan aşmıştım. Ağlamaktan gözyaşlarım kurumuştu, sesim kısılmıştı. Yengemin, Nermin teyzenin de benden pek bir farkı yoktu. Amcam ve Mehmet abide güçlü durmaya çalışıyorlardı ancak gözlerinin kızarıklıklarından onlarında ara ara ağladığının farkındaydım.
Bu sırada çalan kapıyla gözlerimiz kapıya yönelmiştiki, gelen hastane görevlisi
"Ömer bey ziyaretçiniz var, kabul eder misiniz diye soruyorlar, Saim Güngör beyler"
İsimleri duyduğumda o kadar şaşırmıştımki.
Amcam
"Yanlarına gideceğimizi söyleyin." dedikten sonra görevliyi göndermişti.Amcam "Hadi Mehmet, gidelim"
"Baba, ben gelmeyeyim"
"Mehmet hadi yürü, geçmiş olsuna gelmişler, bize düşen adabımıza göre hareket etmek."
"Tamam baba ama onlarla konuşacağımı düşünme" dedikten sonra birlikte dışarıya çıkmışlardı.
Onların dışarıya çıkışının ardından Nükhet hanım içeri girmişti.
Yengemin yanına giderek sarılmış
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEPSİNDEN ACI
SpiritualDuyduğu şeyler yutkunmasına engel oluyordu. Yeterince acı yaşamamış mıydı? Onu kaybederse ne olacaktı. Boğazı düğüm düğümdü. Gözyaşları oluk oluk akmaya başlamıştı. Gözleri karardığında düşündüğü şey bu acının hepsinden acı olduğuydu.