İTHAF👉❤️@caygulum
NORMALLEŞİYOR MUYDUK?
Güneş, uçuk mavi gökyüzünde parlayan bir top gibiydi. Ama sabahın bu erken saatinde sıcaklığı pek hissedilmiyordu. Sabah ikizlerin uyanmasıyla onları emzirip tekrar beşiklerine yatırmıştım. Başımı pencereye yaslayarak dışarıdaki manzaraya daldım. Düşünmek, hayatıma devam edebilmek için olağanüstü bir cesarete ihtiyacım vardı. Benliğimi yavaş yavaş kaplayan korku duygusu hiç gitmiyordu. Eğer elimde olsa burada onunla yaşamazdım. Ama başka seçeneğim de yoktu. Aşağı tükürsem sakal, yukarıya dersem bıyık denilecek kadar berbat bir durumdaydım. Hayatım boyunca en çok acıyı vermiş adamla evli kalmak durumundaydım. Tüm içgüdülerim ayaktayken, kendimi zorlayarak dayanmaya çalışıyordum. Bir tarafta amcam-yengem diğer tarafta oğullarım vardı. Annelik duygumla onların en ufak bir sıkıntısının olmamasını istiyordum. Psikolojik olarak Ömer'e büyük yıkım yaşatmıştık zaten. Ayrılık zamanında bebeğim çok zor günler yaşamıştı. İkizlerimin de aynı duyguları yaşamasını istemiyordum. Amcam ve yengem ise barışmamıza öylesine sevinmişlerdi ki onları da yıkmak istemiyordum. Belki fedakarlıktı belki aptallıktı; tek bildiğim buna değecek sebeplerim olacağıydı. Mevlid günü Mehmet'in ağlamasını gördüğümde de onun değişebileceğine dair umut kırıntıları oluşmuştu içimde.
Dışarıya bakarken onun gelişinin sesini duymamıştım bile. Yanımda odanın tamamını dolduran görüntüsüyle bakışlarımı bir mıknatıs gibi çekmişti üzerine. Evlendiğimizden beri geçen üç yılda fazla bir değişiklik getirmiş sayılmazdı ona. Hatta daha dinamik bir görüntüye kavuşmuştu zamanla. Geniş omuzlarla başlayan bedeni inceliğini koruyordu. Koyu mavi gözlerinin etrafında bir kırışıklık dahi belirmemişti. Eşi, benzeri bulunmayan vahşi denilebilecek bir güce sahipti kocam. Gür, sarı saçlarında hiç beyaz yoktu. Beni süzen gözleri parlıyordu.
Sıkıca sarılarak "Yeterince bakabildin mi?"
Utançla bel kemiğimden aşağıya buz gibi bir ürperti yayılmıştı. Ama yine de belli etmemeye çalışarak yapay bir sakinlikle
"Ne bakayım canım?"
"Canım diyen ..." derken dudağımdan öpüvermişti.
"Dilini yerim." demişti çekilirken.
"Hiii!!"
Güçlükle yutkunabilmiştim. Ondan yayılan elektriksel çekimin gücü altında kendimi tamamıyla savunmasız hissetmeye başlamıştım. Olağanüstü çabayla sesimin titremesine engel olmaya çalışmıştım.
"Şey, ben Ömer'e bakayım."
"Ben baktım biraz önce. Hala uyuyor."
Bir şeyler mırıldanmıştım.
"Zeynep, bugün alışverişe çıkalım mı?"
"Ne alışverişi?"
"Oğullarımız ve senin için biraz kıyafet bakalım, olmaz mı?"
"Sen bugün de işe gitmeyecek misin?"
"Gitmem."
"Başka gün gitsek? Bugün Safiye hocam gelecek. Mevlide gelememişti. Bugün görmeye gelecek ikizleri."
"Anladım. Hafta sonu çıkarız alışverişe o zaman. Gece ikizler ne kadar az uyandı değil mi? Meğer bizimkilerin derdi gezmeye çıkmakmış. Dün gezince yoruldular tabi. Deliksiz uykuları da bundan. Havalar da ısınıyor. Artık bahçeye de çıkarırız."
Böyle konuşmamız garip geliyordu hala. Son zamanlarda yalnız kaldığımızda hep kavga ediyorduk halbuki. Normalleşiyor muyduk? Bilmiyordum. Yorgundu ruhum;kavga edemeyecek kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEPSİNDEN ACI
EspiritualDuyduğu şeyler yutkunmasına engel oluyordu. Yeterince acı yaşamamış mıydı? Onu kaybederse ne olacaktı. Boğazı düğüm düğümdü. Gözyaşları oluk oluk akmaya başlamıştı. Gözleri karardığında düşündüğü şey bu acının hepsinden acı olduğuydu.