3. Bölüm

6.3K 550 102
                                    

Stresten titreyecek hale gelmişti artık. Yapamayacaktı. Yok, olmayacaktı bu iş. Şimdi kalkıp gitse adama çok mu ayıp olurdu? Adama ayıp olmasını geç, işinden kovulurdu. Ki her türlü kovulacaktı muhtemelen. Çünkü şu bir saatin sonunda da bir şey başarabileceği yoktu.

Bir kez daha mükemmel şekilde parıldayan bıçağı ayna göreviyle kullanarak tipine baktı. Saçlarını özenle düzleştirmişti bugün. Üstünde küçük lame rengi yıldızlar olan beyaz bir gömlek giymiş, modaya uyarak boğazına kadar tüm düğmeleri kapamıştı. Bir de siyah bir kurdele takmıştı boynuna. 'Acaba çok mu lise üniforması gibi oldu böyle?' diye düşünmüştü ama en sevdiği kombinasyonlardan biriydi bu. Altında da dizüstünde biten, beli lastikli, etekleri dalgalı dalgalı olan mini eteği vardı. Olabilecek en şık halindeydi şu an. Makyaj bile yapmıştı! Çillerini falan kapatmak için uğraşmıştı ama çok fazla yok edebildiği söylenemezdi. Pek sık kullanmadığı pudrası ve fondöteni biraz kalitesizdi.

Adam zaten şimdiden on dakika geç kalmıştı. Daha da geç kalırsa durum iyice ümitsizleşecekti. Bir de dün bütün cumartesisini adamın tüm kitaplarını tekrar gözden geçirmeye adamıştı. Bazılarını zaten birden fazla kez okumuştu ama ne olur ne olmaz diye resmen dersine çalışıp gelmişti. Bütün bu emekleri ve heyecanı boşa gitmesin istiyordu...

Öte yandan Ekin Bir gibi efsanevi bir yazarı bu kadar yakından görecek olmak onu ayriyeten daha da heyecanlandırıyordu. Daha başka anlamdaydı bu heyecan. Sonuçta Ekin ona kendini bildi bileli hayrandı. Kalemine, dimağına, kurgularına, başarısına... Adam abartısız müthişti.

En son bir fuarda rastlamıştı Ekin Bir'e. Dört sene önce Kocaeli'ndeydi. Bu defa elindekileri imzalatmak için kuyrukta beklememişti fakat Bergüzar cadısının yanında ezik bir çocuk gibi dikilmişti. Ekin Bir kendisine uzatılan kitapları imzalarken Ekin'i görememişti bile. Bergüzar adamı öyle bir kilitlemişti ki! Zavallı Ekin de beş yaşında annesini bekleyen bir çocuk gibi susup kenarda durmuş, onların sohbetlerinin bitmesini beklemişti. Sohbetleri bittiğinde görevliler adamı yangından mal kaçırır gibi götürmüşlerdi.

Kulak tırmalayan bir kadın kahkahası kafasında çınlarken gergince yutkundu. Genzini seslice temizleyip masada duran suyuna doğru davrandı. Tam o anda masasının önünde üç kişi durdu. Ekin'in bakışları ilk olarak garsonu seçti. "Yeriniz burası efendim," dedikten sonra garson gitti ve Ekin'in bakışları hızla diğerlerine döndü. O anda içtiği su boğazında kaldı ve deli gibi öksürmeye başladı.

Hangisi daha çok aklını kaybetmesine neden olmuştu, bilmiyordu. Ekin Bir'in intihara sürükleyecek seviyedeki yakışıklılığı mıydı, yoksa yanındaki kadının giydiği ultra teşhirci kıyafetler miydi, seçememişti bir türlü. Boyu bir doksana yakın olan Ekin Bir'in masmavi gözleri, yanındaki camdan içeri doğru vuran kış güneşi sayesinde parlıyordu. Üzerine giydiği beyaz tişört ve açık gri renkli ceket bir kadının gözlerine ziyafet çektirecek uyumdaydı. Altında da koyu renk bir kot pantolon vardı. Bir iş adamı gibi ağır giyinmemişti ama entel bir yazar gibi pespaye de değildi. Çok bakımlıydı. Hele de gece karası saçları mükemmelce şekillendirilmişti. Kirli sakalları tam da entelektüel bir adam asiliği katıyordu ona. Gerçekten 'yürek hoplatan yakışıklılık' dedikleri türden bir görüntüydü karşısındaki.

Kadınsa... Kadın kimdi bir kere, hiçbir fikri yoktu o konuda. Biraz şey görünüyordu ama... ay kimi kandırıyordu ki, kadın baya baya şey görünüyordu! O elbise gündüz giyilir miydi canım? Resmen üstünde bir şey yokmuş gibiydi. Rengi ten rengiydi elbisenin. Ünlülerin gala gecelerinde falan giydiği türden dekolteleri olan aşırı mini dar bir elbiseydi. Göbek kısmı, yaka kısmı tamamen transparandı. Ayağındaki topuklulara değinmek bile istemiyordu. O kadar yüksektiler ki, kadının boyu Ekin Bir'le aynı seviyeye gelmek üzereydi.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin