8. Bölüm

5.9K 562 146
                                    

Montuna sıkı sıkı sarınmış hızlı adımlarla yürüyordu. Her ne kadar ana caddede yerlerde daha az kar olsa da, eve daha erken varabilmek adına kestirme olan ara sokak yollarını tercih etmişti Ekin. Aşırı kaygan ve soğuktan donmuş bir kar kütlesi yüzünden çizmeleri kayınca ufak bir çığlıkla poposunun üzerine düşerken neyse ki kimse onu görmemişti. Şu anı caddede yaşamış olsaydı, tam bir rezalet olacaktı.

Kısa bir süre sonra kaldırımın kenarında yerde oturur vaziyette bileğini tutuyorken; bakışları ve ilgisi, az ilerideki sokağın tam köşesindeki tekel bayiinden çıkan uzun boylu dikkat çekici adama kaydı. Kalın siyah pardösünün yakalarını kaldırmış ve siyah bir bere takmış olan adamı bir yerden tanıyacaktı. Fakat adam omuzları öyle dik yürüyordu ki, suratının yarısı kamufle olmuştu.

Adam tam kaldırım tümseğinden indiği sırada elindeki poşet yere düştü ve poşetin içinden üç şişe dışarı çıktı. Bir tanesi yuvarlanarak Ekin'in olduğu tarafa doğru giderken adam yüksek sesle "S*ktir!" diye bağırınca, Ekin adamın kim olduğunu çıkarabildi.

Ekin Bir'in ta kendisiydi bu!

Ekin Bir poşetinden düşen içki şişelerini hızla toparlayıp Ekin olduğu tarafa biraz bile bakmadan doğrulup Ekin'in aksi yönünde yürümeye başladı. Ne yapacağını bilemez halde kalan Ekin, yavaşça ayağa kalktı. Kendisinin de o yöne gitmesi gerekiyordu ama?

Ürkek adımlarla Ekin Bir'in birkaç metre gerisinden yürürken, ona burada bu şekilde rastladığı için şaşkındı. Üzerindeki özensiz kıyafetlere bakılırsa dışarıya içki almak için çıkmıştı. Daha iki gün önce, ne kadar derbeder olduğunun haberini aldıkları düşünülürse, aldığı içkiler bu akşam evinde vereceği yılbaşı partisi için olmasa gerekti.

İki gündür belirli aralıklarla aramıştı Ekin onu. Telefonu açılmamıştı hala. Bir haber de almamıştı. Bugün ofiste Bergüzar sinir krizleri geçirmişti artık. Az kalsın yarım gün falan dinlemeden herkesi Ekin Bir'e ulaşana kadar ofiste dikecekti. Neyse ki işi çıkmıştı da gitmişti.

Ekin onunla konuşma ve konuşmama fikri arasında gidip gelirken hala aynı mesafeden Ekin Bir'i izlemeye devam ediyordu. Bu denli karda rampa çıkarken uzun bacaklı Ekin Bir'e yetişmek biraz güçtü. Sessiz sessiz, hatta deyim yerindeyse nefes bile almadan sokakta yürürken, telefonu birden Harun'un kendi kendisi için atadığı zil sesi olan The Offspring'in Pretty Fly şarkısıyla bütün mahalleyi inleterek çalmaya başlayınca aniden olduğu yerde donup kaldı Ekin. Ekin Bir kendisini fark etmeden 'Give it to me baby! Aha aha!' diye bağıran sese son vermek istemişti ama öyle bir şey herhangi bi alternatif dünyada bile mümkün değildi. Panikle telefonunu susturup kafasını kaldırarak karşıya baktığında Ekin Bir'in de kendisine bakıyor olduğunu gördü. Şu an soğuktan değil ama nedense korkudan titriyordu.

Korkacak bir şey de yoktu üstelik!

"Senin burada ne işin var?!" diye bağırdı Ekin Bir birkaç metre uzağındaki Ekin'e. Ağır ağır yağan kar taneleri Ekin'in mavi renkli beresine ve soğuktan üşümüş kırmızı burnuna düşerken çok sevimli görünüyordu. Ama Ekin Bir o kadar sinirliydi ki, karşısındaki kadının sevimliliğini göremiyordu.

"Şe—şe—şey... B—benim evim... buradan gidince. Buraya yakın..." diye geveledi Ekin her zamanki gibi. Bu adamın yanında dilinin kitlenmediği bir zaman yoktu. Eğer gidip torbadaki içkilerden birini alıp fondip yaparsa, o zaman dili kesin çözülürdü.

Ekin Bir, bir süre daha gözlerini kısarak memnuniyetsizlikle Ekin'e baktı. Çıt bile çıkarmadı. Sonra hiçbir şey demeden arkasını dönüp yürümeye başladı. Ekin ilk anda ne yapacağını bilemese de, ivedilikle kendine gelip, yürümeye devam etti. Hala adamın peşindeymiş gibiydi ve ne yapacağını düşünmekten adımlarının hızlandığını fark edemedi. Önüne, yere bakarak yürürken Ekin Bir'e söyleyecek mantıklı bir şeyler arıyordu zihninin en ücra köşelerinde. Ama bu işe yaramaz aklı böyle zamanlarda hiç çalışmıyordu. Sadece keyfi gelirse çalışıyordu.

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin