50. Bölüm

4.9K 556 134
                                    

Harun parmaklarını direksiyonda tıkırdatırken gerginlikten ne yaptığının farkında değildi artık. Yüzüncü kez birkaç bina ötedeki apartmana çevirdi gözlerini. Yerinde sabırsızca kıpırdandı. Önünde duran telefonundan saate baktı. Gece iki buçuk civarıydı.

Sıla'nın sınavları bugün bitmişti. Son sınavına girmişti. Bütünlemelere ya da tek derse kalmamak için her şeyden vazgeçerek çalışmıştı. Harun da zaten özellikle böyle olmasını istemişti.

Bu gece artık gidiyorlardı. Orhan Bey'in planını yürürlüğe koyma vakti gelmişti de geçiyordu. Sıla kendisine mesaj attığında kapıya gidip onu alacaktı. Öyle sözleşmişlerdi. Bu geceyi herhalde yüz bin kez, herkesle ayrı ayrı planlamıştı. Sıla'yla defalarca konuşmuşlardı. Yaptığı ne kadar doğruydu, ne kadar yanlıştı bilmiyordu ama... Sıla da kendisi de bunu çok istiyordu.

Ara ara telefonunun ekranına bakarak Sıla'dan bir mesaj beklerken, parmaklarını arabada sessizce çalan sözsüz müziğe göre tıkırdatmaya devam etti. Başını yüz altmış beşinci kez telefonunun ekranından kaldırdığı esnada, sokak lambalarıyla gecenin karanlığında azıcık aydınlanana sokakta, Sıla'nın koca sırt çantası sırtında bir halde kendisine doğru koşturduğunu görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. İlk anın şokunu atlattığında arabadan nasıl indiğini bilemedi. Sokağın ortasında Sıla'nın hizasında durup "N'apıyosun sen?! Neden beni çağırmadın?!" diye bağırarak onu azarladı. Sıla 'Şşt'leyerek onu susturdu. Arabanın yanına geldiğinde Harun'u pas geçip arka kapıyı açtı ve çantasını içeri attı. Ön kapıya yönelirken "Hadi bin de gidelim. Niye oyalanıyoruz?" diye Harun'a fısıldadı.

Harun hala şaşkınlığı tamamen üzerinden atamamıştı. Aksayan adımlarla arabaya yürüdü. Kapısını açtığında Sıla'nın çoktan oturmuş vaziyette kemerini bağlıyor olduğunu gördü.

"Harun, evden kaçıyorum farkındaysan? Niye oyalanıyorsun? Hadi bin de gidelim! Sana kız kaçırmanın püf noktalarını anlattılar sanıyordum."

Harun artık siniri bozulduğu için gülüyordu. Arabaya binip çalıştırdıktan sonra yola çıktı. Sılaların sokağından çıktığında Sıla derin bir nefes verdi. Ama gergince arkasına bakıp kontrol etmeyi de sürdürüyordu arada.

"Bebeğim tamam. Soğukkanlılığımı yitirmeme sebep oluyorsun. Gidiyoruz işte artık. Sen neden beni çağırmadın?"

Sıla açık saçlarını savurarak arkasına bakmayı kesti ve Harun'a döndü. Harun onun saçlarından yayılan şampuan kokusunu duyumsadığında, onu ne kadar çok özlediğini ancak fark etti. Sonuçta haftalardır görüşemiyorlardı ve özlem bile giderememişti heyecandan.

"Gelmene gerek yoktu ki. Tek başıma sıvışmam daha kolay oldu işte... Bu tank gibi arabayı nereden buldun?"

"Orhan amcanın arabası bu. Gideceğimiz yer belli olsa da, bir terslik çıkması durumunda bu arabada takılabiliriz. Ondan bunu verdiler. Ben özellikle istemedim zaten. Ama vermeleri de işime geldi açıkçası. Reddetmedim."

Sıla önüne dönmüş olsa da hala oturduğu yerde huzursuzca ellerini ovuşturup ara ara iç geçiriyordu. Harun otobana çıkıp daha rahat araba kullanmaya başladığı zaman elini Sıla'nın boynuna doğru uzanıp saçlarını sırtına doğru geri itti. Yavaşça boynunu okşadı. Sıla ilk anda irkilerek Harun'a baksa da, Harun güven verircesine ve sakinleştirmek ister gibi okşadıkça gevşedi. Sırtını biraz daha arkasına yasladı.

"Sakin ol artık. Bitti. Bir daha geri dönmek yok. En geç iki gün içinde evlenmiş olacağız. Kimseler alamayacak seni benden."

"Bundan sonra ne olursa olsun geri dönmem zaten. Bir daha Suat abimle aynı çatı altında olmam. Asla."

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin