"Ne yapmak istersin?" diye sordu Burak aynanın karşısında ince kazağının kollarını düzeltirken. Ebru çantalardaki eşyaları özenlice dolaba yerleştiriyordu.
Cevap olarak 'şu yatakta seninle takılmak istiyorum' diyesi vardı ama bu biraz aceleci kaçabilirdi. Önlerinde koca bi hafta sonu vardı ve biraz şehri keşfetmek iyi olabilirdi.
"Bilmem. Buraları sen biliyorsun. Güzel ne varsa yapmaya okeyim ben. Yemek, park, müze..."
Burak aynadan bakarken Ebru'yla göz göze gelince gülümsedi. Komodindeki telefonu titreyerek çalmaya başlayınca isteksizce gidip ekrana baktı. Ekranda gördüğü isimle yüz ifadesi hızla değişti. Yine şirketten birilerinin aradığını düşünmüş olduğu ifade suratından silinerek yerini eğlenen, şaşkın bir ifadeye bıraktı.
Telefonu açar açmaz daha bir şey diyemeden karşı taraf konuştu. Ebru bile Burak'tan birkaç adım uzakta durmasına rağmen telefonun öbür ucunda bağırarak konuşan adamı duyabilmişti. Kaşları merakla havalanmış, hemen oraya doğru kulak kesilmişti.
Burak'ın ilk cevabı eğlenen kahkahalar atmak oldu. Kahkahaları durulup konuşmaya başladığındaysa, Ebru kendinden geçerek gözlerini kapadı.
"How did you know i was here?(Burada olduğumu nereden bildin?)" diye sormuştu karşı tarafa Burak. Ebru'nun duyduğu aksan o kadar hoştu ki... Oldum olası şu İngiliz aksanını çok sevmişti. Ve Burak da has bir İngiliz gibi güzel bir aksanla konuşuyordu.
"Just for the weekend this time,(Bu sefer sadece hafta sonu için,)" dedi karşı tarafın sözlerinden sonra. Kısa bir es verip "No, of course i'm not with her, but i'm not alone either,(Hayır, tabii ki de onunla değilim ama yalnız da değilim,)" diye daha kısık bir sesle cevap verdi telefonun öbür ucundaki gür sesli adama. Ebru adamın Neslişah'ı sorduğunu anladı.
Bu sefer daha uzun bir sessizlik oldu. Ebru da işini bitirince gidip hala komodinin önünde durmakta olan Burak'a arkasından sarılıp kollarını beline doladı, başını da iki kürek kemiğinin arasına yasladı. Burak hemen telefonu tutmadığı eliyle karnının üzerinde birleşen Ebru'nun ellerini tuttu.
"I have to ask my girlfriend. If she's OK, we'll join you afternoon,(Kız arkadaşıma sormam gerekiyor. Eğer tamamsa, öğleden sonra size katılırız,)" dedikten sonra karşı taraftan gelen ses belirgin bir şekilde bağırtıya dönüştü. Ebru çok rahat bir şekilde adamın "Wow bro! Girlfriend ha? Don't you think that's a little bit fast? (Hey kardeşim! Kız arkadaş demek? Sence de bu biraz hızlı değil mi?)" diye höykürdüğünü işitti. Burak omzunun üzerinden Ebru'nun tepkisini bi kontrol etmek istedi fakat onu görmeyi başaramadı. Açıkçası Ebru hala Burak'ın kendisini 'girlfriend' olarak nitelendirmiş olmasının haklı mutluluğunu yaşıyordu. Adamın meraklılığı hiç umurunda değildi.
Adam susmadan Ebru'nun tam anlayamadığı bir takım sorular sormaya devam ederken Burak gülerek "Enough of your duff, Mike. This is really non sense, okey? I'll talk to her and give you a call. Bye! (Bu kadar saçmaladığın yeter, Mike. Bunlar gerçekten anlamsız, tamam mı? Onunla konuşurum ve seni sonra ararım. Bay!)" diye söylendi. Adam sesini incelterek muhtemelen şakacı bir şeyler söyledi. Burak da gülerek "Well, up yours too! (İyi, sen de s*ktir git!)" dedikten sonra telefonu kapattı.
Burak telefonu yatağa hafifçe fırlatarak Ebru'ya döndü yüzünü. İki elini onun yüzüne koyarak eğilip dudaklarına uzun ve tutkulu bir öpücük kondurdu. Bir an için çekildiğinde "Ne diyor arkadaşın?" diye sordu Ebru. Burak onun dudaklarına kısa kısa öpücükler bırakmaya devam etti.
Ebru sorusuna cevap alamayınca öpücüklerin arasında "Merak—ediyorum—ama," diye mırıldandı. Burak'ın dudakları Ebru'nun dudaklarının üzerindeyken gülümsediği için gerildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL GÜNLER KULÜBÜ
RomanceKerem: İyi bir avukat, deli dolu bir insan, mükemmel bir arkadaş. Bahar: Enerjik kişilik, sabırlı karakter, mükemmel bir arkadaş. Çağatay: Keza iyi bir avukat, esrarengiz sempatik, mükemmel bir arkadaş. Ebru: Süper anne, daimi bekar, mükemmel bir ar...