"Anne, seninle biraz konuşabilir miyiz?"
Ebru, Tolga'nın sesini duyar duymaz başını kaldırdı. Aynaya bakınca odanın kapısında duran oğluyla göz göze geldi ve hemen gülümsedi. "Tabii bebeğim. Gel içeri."
Tolga arkasından kapıyı kapatıp yüzünde hafif bir tebessümle, gelinliğinin içindeki annesine doğru ilerledi. Onun makyaj masasının oraya, odadaki sandalyelerden birini çekip tam karşısına oturdu. Büyülenmişçesine annesine bakmaktan konuşamıyordu.
Ebru gülerek "Gel kravatını bağlayayım," dedi ve Tolga'ya uzandı. Tolga da itiraz etmeyerek annesinin kravatı düzgünce bağlamasına izin verdi. Ne de olsa kendisi bu işte bir hayli başarısızdı.
"Heyecanlı mısın?" diye sordu annesine.
"Yoo... Çok fazla heyecanlı olduğum söylenemez. Sen nasıl hissediyorsun?" Ebru gülen gözleriyle oğlunun gözlerinin içine baktı. Tolga'da çözemediği bir gariplik vardı ama neydi?
"İyiyim. Seni özleyeceğim!" diye mırıldandı omuz silkerek. Ebru anlayışla gülümsedi Tolga'ya. Tam süreyi Ebru bilmiyordu ama bir süre ayrı kalacaklardı. Yarın sabah Tolgalar İsviçre'ye, Fuat'ın yanına gideceklerdi. Ebrularsa düğünden sonra balayı için yola çıkacaklardı. Nereye gidecekleri biraz muammaydı. Burak çok fazla detay vermiyordu. Ebru'nun ilk ve talihsiz Edremit balayından sonra ona gerçek bir balayı yaşatmak için fazla azimliydi. Oysaki Ebru'nun çok umurunda değildi. Burak'la Edremit'te de takılabilirdi.
"Bana istediğin kadar snap atabilirsin. Hepsini anında izleyeceğim." Ebru muzipçe baktı Tolga'nın gözlerine. Sonra dayanamayıp ana oğul kıkırdadılar.
Kravatı düzgünce bağlayıp geri çekildiğinde Tolga ciddiyetle annesine bakıyordu. Ebru'ysa gururla...
"Anne ben üniversite için gitmeyeceğim," dedi Tolga bir seferde. Ebru'nun gülen ifadesi bir anda yerini şaşkınlığa bıraktı. Gözlerini kırpıştırarak Tolga'ya bakarken duyduklarını idrak etmeye çalıştı.
"Ne demek gitmeyeceğim? Çocukluğundan beri plan buydu, üniversiteyi dışarıda okuyacaksınız. Derin de, sen de."
Tolga başını hafifçe iki yana sallarken "Derin'in de vazgeçtiğini sanıyorum. Aslında bu fikir bir süredir aklımızdaydı. Derin hala düşünüyordur belki ama ben eminim. İsviçre'ye de, başka bir ülkeye de gitmeyeceğim. Burada kalacağım. İyi bir okul kazanmak için elimden geleni yapacağım," dedi.
"Ama neden? Nereden çıktı şimdi bu? Yurtdışında okumanın çok daha iyi olduğunu biliyorsun Tolga. Ve elinde böyle bir fırsat var. Bu fırsatı değerlendirmelisin."
"Biliyorum! Belki aptallık ediyorum ama gitmek istemiyorum anne. Eğer yurtdışında okursam yurtlarda ya da öğrenci evlerinde kalmak zorunda kalacağım. Bırak aile olma fırsatını bu kadar geç de olsa yakalamışken, biraz tadını çıkarayım. Hem belki olursa değişim öğrencisi olarak falan giderim? Her deneyimi yaşamış olurum böylelikle."
Söylediği tek bir cümleyle Ebru'yu can evinden vurarak, direkt susturmuştu. Gözleri dolarken oğluna ne diyeceğini bilemedi. Bu yüzden uzanıp sarıldı. Tolga da annesine sımsıkı sarılırken "Bunları ağla diye söylemedim. Ağlama bak valla çok kızar bana Bahar ablalar," dedi. Ebru akmasına izin vermediği gözyaşlarını aceleyle silerek kıkırdadı. Geri çekildiğinde oğlunun sevgiyle dolu bakışlarını gördü.
Bu çocuk ne ara böyle büyümüştü?
"Tatlımlaaaar!" Derin'in cırtlak sesi odada yankılanınca Ebru yüzündeki gülümsemesi büyüyerek kapıya dönerken Tolga gözlerini devirerek arkasına döndü.
"Sakın bana annemi ağlatıyordum deme! Vallahi parçalarım seni!" dedi Derin uçarcasına atlaya zıplaya Ebru'nun yanına gelirken. Annesini deli gibi öpmek istiyor ama makyajını bozmamak adına önünde garip gurup sesler çıkararak zıplamak dışında bir şey yapamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEL GÜNLER KULÜBÜ
Roman d'amourKerem: İyi bir avukat, deli dolu bir insan, mükemmel bir arkadaş. Bahar: Enerjik kişilik, sabırlı karakter, mükemmel bir arkadaş. Çağatay: Keza iyi bir avukat, esrarengiz sempatik, mükemmel bir arkadaş. Ebru: Süper anne, daimi bekar, mükemmel bir ar...