20. Bölüm

6.7K 548 191
                                    

Hafta sonu yaşanan tuhaf, gerginlik dolu ilk kavgalarının etkisi hala sürüyordu. Her ne kadar ilk andaki tatsızlık gitmiş olsa da, Harun Sıla'yla mesajlaşırken onun kelimelerine bakarak soğukluğunu hissedebiliyordu. Aslında görüşseler o soğukluğun da gideceğine emindi ama bu hafta kendisinin yoğunluğu yüzünden Sıla'yla bir türlü görüşememişlerdi. Harun'un özlem baremi son noktaya dayanmıştı.

Cuma akşamı için çok ani bir şekilde Funda Arar konseri işi çıkmıştı. Neyse ki grupla yeterli sayıda prova alabilecek kadar fırsatı olmuştu. Lakin buradan doğan yoğunluğu, Sıla'yla görüşmesine engel olmuştu.

Bir omuzunda zil çantası, sırtında sırt çantasıyla İstiklal Caddesi'nde yürürken telefonuna yeni yüklediği Snapchat'e bakıyordu. Sırf Sıla kullanıyor diye indirmişti şu zımbırtıyı. Bahar Ebru falan nasıl kullanılacağını göstermişti. Sıla'nın zırt pırt snap attığını da Bahar'ın Snapchat'inden görmüştü.

Yeni bir şeyler atmış mı diye bakmak için kurcaladı. Bugün arkadaşlarıyla buluşacağını söylediği için ve Harun'un da beş saatlik provası olduğu için pek konuşamamışlardı. Arkadaşlarıyla olduğuna göre bu saçma şeyi çok sık kullanmış olmalıydı bugün.

İlk önce birkaç tane fotoğraf gördü iki saat önce atılmış. Programa dair en saçma ayrıntı olan filtreleri, Harun'un onu Harbiye yokuşunda ilk kez beraber gördüğü arkadaşıyla kullanmıştı. Ondan sonra içinde beş kafanın olduğu bir selfie gelmişti. Harry Potter tipli bir çocukla, mankenden bozma bir oğlan vardı Sıla ve arkadaşının arkasında. En arkada da mavi saçlı bir kız duruyordu. Görüntüler bir saat öncesine kadar düştüğünde mekân değişmişti. Ve Harun'un dilinin ucundaydı bulundukları yer.

"Seni küçük çakaaal," diye mırıldandı. Buradaki bir bara gelmişlerdi arkadaşlarıyla. Genelde gündüzleri insanların gidip bir şeyler yiyip bira falan içtiği, fonda Rock müzikler çalan bir bardı burası. Çok karanlık ve ürkütücü bir ortam değildi ama sonuçta Rock bardı. Pek Sıla gibi kızların gideceği türden bir yer değildi.

Ama üniversiteli öğrenciler öyle şeyleri severlerdi ya... Doğaldı.

Harun nasılsa Sıla neresi olduğunu anlamaz diye provaya geleceği yerin adını vermemişti. O yüzden civarda olduğundan haberi yoktu. İki saatten fazladır da konuşmadıklarına göre bir ufak baskını hak ediyordu. Kimdi şu seni seviyorum dediği erkek arkadaşları, bi görmek lazımdı.

Snap'ler bitmek bilmiyordu bu arada. Yeni mekânda videolu snap'lere geçmişlerdi. Sıla şu yakın arkadaşını çekip durmuştu. Ona değişik değişik sorular sorarak güldürüyordu ve cevap vermesini istiyordu. On beş dakika öncesine ait snap'lere geldiğinde videoları bu sefer başka biri çekiyordu ve ekranda Sıla vardı.

Ve de önünde beşli bir shot seti...

"Çüş!" dedi Harun. Birayı bile zor içtiğini söylemişti bu kız kendisine. Bu shot seti de neyin nesiydi? Tek başına içmemişti herhalde onları. Bir sonraki snap'te arkadaşı olan kız "İçebilecek misin Sıla?" diyordu. Sıla kıkır kıkır güldükten sonra "Görkem içiyorsa ben kesin içerim," demişti. Kamera Harry Potter'a döndüğünde snap bitmişti. Ardından hepsinin aynı anda shotları içtikleri snap oynamıştı. Sıla'nın yüzündeki buruşuk ifadeye bakılırsa içtiği şey ya sek votkaydı ya da tekila.

Kahkahalarla güldükleri abuk bir snap'ten sonra hikaye bitiyordu. Zaten Harun da varış noktasına ulaşmak üzereydi. Küçük çakal çok uzakta değildi.

Soldaki sokaktan dönüp aşağı doğru yürümeye başladı. Müzik sesinin bir uğultu olarak dışarı taştığı dört katlı eski bir apartmana yapılmış olan bardan içeri girdi. İlk katta kimse yoktu zaten. Grubun, genelde insanların erken saatlerde doldurmaya başladığı teras katında olduklarını düşünüyordu. O yüzden döner merdivenleri tırmanmaya başladı. Tırmanırken 'Acaba haber verse miydim' diye bir ikileme düşüverdi. Böyle pat diye karşısına çıkmak ne kadar doğruydu?

GÜZEL GÜNLER KULÜBÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin