Sultanlar Serimin 3. ve son kitabı. Beğenirsiniz inşallah. :)
GİRİŞ bölümü ile başlıyoruz.
_____________
Çocukken sahip olduğumuz dünyaya, yetişkin iken sahip olamıyoruz. O hayal gücü ve sahip olunan iyimserlik büyünce kayboluyor. Açıkçası gerçek dünyayı onların gördüğüne inanıyorum. İnsan, büyüdükçe körleşiyor. Beynini sınırlıyor ve sonunda minicik bir alanda yaşıyoruz.
Çocuk beyni daha taze olduğu için her olasılığa açıktır. Olayları imkânı var veya imkânsız diye ayırmaz. Onun için her şey olabilir. Reddetmez. Sadece bakar, düşünür ve dener. Olmaz ise vazgeçmez. Denemeye devam eder. Ta ki olana kadar...
Çocuklarımız büyüdükçe zehirleniyor. Hem de onları çok sevdiğimizi iddia eden biz ebeveynleri tarafından! İmkânsızlık söylemleri ve kötümserlik ile zihinlerini sınırlıyoruz. Sonunda onları kendimize çeviriyoruz. Boş, kara, sıkıcı ve boğucu bir dünyaya hapsediyoruz. Oysa dünya ve evrenimizde, gördüğümüzden daha fazlası saklıdır. Orada beklemekte ve keşfedilmeyi istemektedir.
Nereden mi biliyorum? Gördüm de ondan!
Küçük bir çocukken ailem bana masallar okurdu. Yatak öncesi hikâyeler... Bir zaman sonra vampirler ve kurt adamlar ile ilgili hikâyelere daha çok heves duydum. Elbette ki her çocuk gibi onların varlıklarına, daha doğrusu var olabilme olasılıklarına inandım. Yazlığımızın hemen yanında bir orman vardı. Babam avlanmayı severdi. Annem de gölün başında piknik yapıp, kitap okumayı.
Nasıl oldu da cesaret ettiğimi bilmiyorum, ama bir gece ormana girdim. Niyetim vampir veya kurt adam ya da periler bulmaktı. Nedense masallarda hep geceleri ortaya çıkıyorlardı. Elbette bir tane bile bulamadım. Sonunda hayal kırıklığı içinde eve dönmeye karar vermişken, av için kazılmış bir çukura düştüm. Acısını hiç unutmam. Bacağım çatlamıştı. O zamana kadar daha önce canımın böyle yandığını hiç hatırlamıyorum. Ağladım, ağladım ve ağladım. Bir el beni tutup çekene kadar ağladım. Babamı görmeyi beklerken yabancı bir yüzle karşılaştım. Ay ışığında parlayan bir çift göz bana bakıyordu. İlk başta korktum, elbette. Fakat sonra hayranlık ve heyecanla sorumu sordum.
"Vampir misin yoksa kurt adam mı?"
Adam bana güldü. "Vampir diye bir şey yok, çocuk." İngilizcesi çok iyi değildi. Sonra başını çevirip havayı kokladı. Kulak kabarttı. "Ailen geliyor, ufaklık." dedi.
Birkaç dakika sonra babamın ismimi haykırdığını hatırlıyorum. "John!" Ve ona geri seslenişimi.
Gizemli adam başımı okşayıp arkasını dönüp gitti. Ve o zamandan beri onu bir daha görmedim. Onunla ilgili en net hatırladığım şey; parlayan gözleri ve parmağında gördüğüm, birbirine geçmiş üç hilal ve yıldızlı gümüş yüzüktü.
Babam beni bulduğunda, ona heyecanla bir kurt adam veya ona benzer bir şey gördüğümü anlatmaya başladım. Tabi o söylediklerimin hiçbirini dinlemedi. Beni sağ salim bulmuş olmanın verdiği rahatlama hissi ile sıkıca sarıldı ve beni hastaneye götürdü. Ben durmadan hikâyemi anlatmaya devam ettim ama bana hayal gördüğümü söylediler. Oysa olanları gören bendim, onlar değil. Orada bile değillerdi ki! Nasıl hayal olduğuna karar vermişlerdi? Cevap basitti. Çünkü kurt adam yoktur. İmkânsız! Öyle ki o çukurdan tek başıma nasıl çıktığıma dair bir açıklama yapamamalarına rağmen orada bir adamın varlığını da reddettiler. Ertesi gün babam ve arkadaşları düştüğüm yere geri döndüğünde bir yabancıya dair iz görmediklerini söylemişti. Fakat ben ne gördüğümü biliyordum.
O zamandan bu zamana kadar inanmayı asla bırakmadım. Bir yerlerde bizden farklı olan insanların var olduğuna, dahası dünyanın salt gördüğümüz maddeselliğinin ötesinde şeyler barındırdığına canı gönülden inanmayı sürdürdüm. Artık bir çocuk değil, orta yaşlı bir adamım. Fakat bu beni inanmaktan alıkoymadı. Başkalarının bize dayattığını kabul etmek zorunda değilim! Her gün televizyonda izlediğim, gazetede okuduğum haberlerin gerçek olmadığını; gerçeğin minik veya çarptırılmış parçası olduğunu biliyorum. Buz dağının görünmeyen yüzüdür asıl hikâye!
Yakında sizler de bunu göreceksiniz. Birilerinin sizi kısıtlayıp, hükmetmek istediğini ve sizi bozmak için arka arkaya tertipleri devreye soktuğunu anlayacaksınız. Bunu öğrendiğinizde şunu da bilin, onlara karşı olanlar da var. Bize kötü ve öcü gibi gösterilen ama aslında kurtuluşumuzun anahtarını ellerinde tutanlar... Adını istediğiniz gibi koyun; doğulu, siyah, kızıl, sarı, ışık, güneş, dünyalı, kurt adam, melek, süper kahraman... İsimlerin önemi yok. Kavramlar ve tanımları ile de kendinizi sınırlandırmayın. Onlar her zaman değişir, değiştirilir. Aynı ülke sınırlarının değişmesi, değiştirilmesi gibi...
Gerçeklerin açığa vurulduğu; tüm gizlerin ortadan kaldırıldığı; Özgür Zihin'den bu hafta bu kadarlık. Biliyorum bu haftaki blog yazım çok farklıydı. Lakin siz değerli okuyucularımın, hikâyemdeki anlatılanlardan dersler çıkaracağınızı çok iyi biliyorum. Çünkü siz de benim gibi Özgür Zihinlerdensiniz!
John William Martin
Yazar ve Siyaset Analizcisi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sultanların Yükselişi -Kam Savaşları-
FantasyBir aile... Kökleri on binlerce yıl öncesine dayanıyor... Nesiller boyunca, aynı düşmanla mücadele ediyor... Savaşın sonunda Sultanlar galip mi olacak yoksa mağlup mu? Sultanların Yükselişi, sizi günümüzden 2023 yılının Türkiye'sine götürüyor. Onlar...