16. Bölüm 'Paris 2'

77 16 4
                                    

Operasyon tam gaz devam... Bittiğinde fikrinizi söyleyin. ;)

_______

Kapı açılır açılmaz iki taraf da ateşe başladı. Aybörü ve D kardeşler ilk saniyelerin şaşkınlığını kullanıp; fırsatını bulur bulmaz kendilerini dışarı attı ve çevresini saran korumalara karşı sırt sırta verdi. Üçü öyle bir uyum ve hızla hareket ediyordu ki gözler takip etmekte zorlanıyordu. Her biri birbirinin sırtını kolluyordu. Kolları hızla bir sağa sola ileri geri açılıyordu. Diğer yandan da çömelip, kalkıyor ve dönüyor ve tekrar bir araya geliyorlardı. Bu şaşırtma taktiği adamları gafil avlıyor ve ölümlerine neden oluyordu. Havada sayısız mermi uçuyordu ve bazıları kendi adamlarını vuruyordu. Bunun da işlerini kolaylaştırdığı kesindi.

Ortalık sessizleşip sakinleştiğinde havada barut kokusu; yerde de bir ceset yığını vardı. Aybörü büyük bir kapının önüne geldi. Annesi sayesinde bitki ve ağaçları çok iyi tanıyordu. Bu yüzden kapının yapıldığı ağacı tanıması da çok güç olmadı. Kapı lycium shawii ağacından yapılmıştı. Arabistan topraklarında büyüyen bir ağaçtı.

"Meşhur Gargat ağacı." dedi.

Diren güldü. "Evet, ama orada olduğunu biliyoruz."

"Yerinizi alın."

Üçü de kapıya yaklaştı, gözlerini kapadı. "Ya Fettah!" diyerek kapıya en güçlü tekmelerinden birini indirdiler. Kapı kırılarak ardına kadar açıldı.

"Kill them!(Öldürün onları!)" dedi bir ses.

İçeriden atış başlayınca, üçü de kenara çekildi ve bekledi. Bir dakika boyunca ateş hiç susmadı. Bittiğinde ise yerlerinde kalmaya devam ettiler. Diler birinin geldiğini duyabiliyordu. Ama adam vazgeçip daha fazla ileri gitmedi.

"Gelecekleri yok." dedi Diren sessizce.

"O kadar aptal olmalarını umuyordum."

Diler işareti verince, bu sefer ateş sırası kendilerine gelmişti. Ateşi hiç kesmeden içeri girdiler ve hedeflerinde kim varsa namlunun ucunu o kişiye doğrulttular. Daha fazla hedef görmeyince durdular ama silahlarını indirmediler.

"Kimse yok mu?" dedi Aybörü alaycı tavrı ile.

"Hello?" Diren başını iki yana salladı.

Aybörü temkinli bir şekilde makam masasına yaklaştı. Ama birkaç adım kala durdu.

"Ne oldu?" dedi Diler.

Aybörü etrafı dikkatlice dinledi. Silah sesi duymuştu. Tebessümle, sessiz adımlarla masanın soluna gitti. Ani bir hareket ile masayı kenarından tutup sağ tara doğru fırlattı. Ahşap masa, camdan sehpayı param parça etti.

Aybörü tehditkar bir şekilde silahını adamın kafasına dayadı. "Don't try it!(Sakın deneme!)"

Koltuğun dibinde yere çömelmiş esmer bir adamın elinde Alman üretimi Digital Smart bir tabanca vardı. Kırklı yaşların başındaki adam şaşkın bir şekilde ahşap masaya ve sonrada onu fırlatan küçük yapılı kıza baktı.

"H-how?"

Aybörü yarım ağız tebessüm etti. "I eat well.(İyi besleniyorum)"

"What you want? (Ne istiyorsunuz?)"

"Virus Vaccine(Virüs Aşısı)"

Adam sakinliğini korumaya çalışarak gülümsedi.

"You could go to doctor like everyone else.(Herkes gibi siz de doktora gidebilirdiniz.)"

Aybörü ve kuzenleri sert bir adım atınca adam tabancasını yere bırakıp ellerini iyice havaya kaldırdı. "Of cource, if you insist, I glady give you the vaccine. Just tell the species. (Elbette eğer ısrarcıysanız, size seve seve aşıyı veririm. Sadece türünü söyleyin."

Sultanların Yükselişi -Kam Savaşları-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin