29. Bölüm ' Saldırı'

61 11 4
                                    

Bizimkiler büyük tehdit altında...

________

          

"Nasıl?"

"İyi."

Otman kilerden birkaç çuval çıkartıp duvara yasladı. Turhan'a döndü. "Sanırım çabuk toparlanmasını bekleyemeyiz?"

"Üç günde toparlanacak bir şey değil. Gerçi umduğumdan daha iyi durumda. Yataktan kalkmak istiyor ama Nirun yengem... annem.... izin vermemek konusunda ısrarcı."

"Dinlensin, dinlensin... Bu arada, bir el atsan? Hava bir anda kapandı. Yağmurlar erken başlayacak galiba. Bir an önce bitsin."

"Hayvanlardan sorumlu sen değil misin? Benim karımla ilgilenmem gerekiyor."

"Dur! Sakın kaçayım deme. Bu bah...."

Telefonun çalmasıyla Otman durdu. Turhan ister istemez merakla yeniden döndü. Çünkü çalan telefon, günlük hayatında kullandığı değildi. Korumalı hattı olan, özel telefondu.

"Başpiskopos Louis. Bu kadar erken aramanızı beklemiyordum."

Otman'ın suratı başpiskopos'u dinledikçe gerildi. Turhan göz bebeklerinin büyüdüğünü görebiliyordu. Başpiskoposun sesi endişeliydi ama o kadar kısık sesle konuşuyordu ki Turhan'ın keskin kulakları dahi zar zor kelimeleri seçiyordu. Şu ana kadar sadece 'saldırı' ve 'tehlike' kelimesini seçebilmişti. Kim nereye saldırıyordu? Yoksa Vatikan'ın içine sızan siyonistler başpiskopos'un kendileri ile işbirliği yaptığını mı öğrenmişti?

Otman telefonu kapadığında suratının rengi atmıştı.

"Ne oldu?"

"Malum kardinaller konuşurken duymuş. Kara kamlar... Çiftliğe saldırı düzenleyecekmiş."

"Ne? İmkansız!"

Timuçin içeri koşarak geldiğinde, saldırının sandıklarından da daha yakın olduğunu anlamışlardı. "Saldırı altındayız." dedi Timuçin. Sözünü bitirmişti ki çiftlikte uyarı davulları çaldı. Başka biri duysa bunu olağan bir ezgi zannederdi ama binlerce yıldır Türkler özel bir davul ezgisi kullanarak tehlikeyi haber verirdi. 

Çiftlik olağanüstü hale geçmişti. Doğruca Aybörü'nün yanına gitti. Genç kız ayaklanmıştı. Saçlarını toplamış, altına  bir pantolon ve bol bir tişört geçirmişti. "Gidelim." dedi.

Turhan başını salladı ama onun niyeti farklıydı. "Ebrük ve Simge ile birlikte çocukları sakla ve koru."

"Ne? Bu onların vazifesi. Benim vazifem saldırıya karşı saldırı."

"Hala tam iyileşmedin. Tartışma istemiyorum."

Turhan ne kadar ciddi olduğunu anlaması için en sert bakışını attı ve gözünü dahi kırpmadan Aybörü'nün gözlerinin içine baktı. Bunun üzerine karısı geri adım attı. Doğruca Ebrük ve Simge'nin yanına gitti.

Turhan silahlarını kuşanıp, doğruca öğrenci kanadına gitti. Hepsi de ortak salonda toplanmışlardı. Neyse ki öğrencilerin hepsi daha dönmemişti. Okullar kapanınca öğrenciler uygulamalı eğitime gönderiliyorlardı. Şu an sadece üçte biri buradaydı. Söyü ve Şurlak hepsini bir araya toplamışa benziyordu. Başlarında da başta Nirun yengesi olmak üzere tüm büyük hanımlar toplanmıştı. Onlar savunma hattının son neferleriydi. Çocukların korunmasından da sorumlulardı. Nirun yeğenlerine döndü. "Onları da alıp ablalarınızın yanına gidin."

"Aybörü de onlarla." dedi Turhan.

"İyi yapmışsın. Eniştenizi duydunuz. Gidin."

"Tamam yenge." dedi ikisi birden. Ve öğrencileri doğruca kendilerine söylenen yere götürdü.

Sultanların Yükselişi -Kam Savaşları-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin