Aybörü'nün gözlerinden anlatıma devam, zaten ağırlıkta onun bakış açısıyla anlatıyorum. :)
_______
Aybörü akşam yemeği öncesinde doğruca çiftliğin doğu tarafındaki, ailesi dışında hiçbir kişinin girmesine izin verilmeyen, bölgeye gitti. Burada dağa doğru açılan bir kapı vardı. Kapının olduğu alanda da mağara oyuğunu anımsatan büyükçe bir yapı inşa edilmişti.
Islık çalınca içeriden bir düzine bozkurt çıktı. Aybörü'yü görünce sevgi gösterilerini sunmak için çevresini sardılar.
"Şu güzelliklere bakın hele!" dedi Aybörü. "Sizi nasıl özledim, biliyor musunuz?"
Her birini tek tek sevip, öptü. Gözleri daha genç olana denk gelince durdu. İki yaşındaki dişi bozkurt diğerlerinden daha bir ilgiyle Aybörü'ye yaklaşmıştı.
"Kocaman olmuşsun."
Bozkurtlar, geceden geceye buraya gelip, onlar için özel hazırlanmış bu yerde kalıyor; tüm gün de dağda bayırda geziyordu. Olabildiğince insanlardan uzak durmaya çalışsalar da yerel halk ile veya yaz aylarında dağcılar ile karşılaştıkları oluyordu. Yerel halk kurtların kime ait olduğunu bildiğinden sorun yaşamıyordu ama dağcılar için aynı şeyi söylemek güçtü. Bu yüzden olası bir ihbarda, yerel yetkililer, gördükleri hayvanın evcil kurt olduğunu söylüyordu. Zaten kısa bir anlık gördükleri için de kanıyorlardı.
"Sanırım her şey yolunda?" Kurt başını anlamış gibi sallayınca, Aybörü de gülümseyerek yeniden kurdunu öptü. "Ben de öyle düşünmüştüm." dedi kulağına fısıldayarak. "Ağabeyim Otman, hepinize çok iyi bakmış."
"Aybörü abla!"
Şurlak hemen arkasında belirince Aybörü de yemek vaktinin geldiğini anladı.
"Akşam yemeği mi?" Şurlak başını salladı. "Geliyorum."
Kurtlarına dönerek. "Artık devamlı görüşeceğiz inşallah. Merak etmeyin."
***
Akşam yemeğinden sonra Aybörü, kendisini odasına kapatmış, dışarı çıkmamıştı. Annesi okulla ilgili dosyaları odasına bıraktığını söylediği için çalışma bahanesini kullanarak Turhan'dan uzak duruyordu. Daha fazla duramayacağını biliyordu ama aradan bir sene geçmişti. Amacı her şeyden uzaklaşıp, unutmaktı. Lakin yavaş yavaş anlıyordu ki asıl unutup uzaklaşan onlar, olduğu yerde kalan da kendisi olmuştu. "Koca bir sene boş geçmiş!" dedi, elindeki Kadim Tarih kitabını masasına fırlatarak.
Gergin bir şekilde iki eli ile saçlarını geriye attı. Saçlarını siyah lastik tokası ile toplayıp, banyoya giderek tuvalet ve diş fırçalama gibi işlerini halletti. Dolabını açıp beyaz renkli kısa ve bol bir şort ve bol askılı bir atlet giydi. Saatini çıkartıp önce baktı; 23:05'di, sonra tuvalet masasına koyup yatağına geçti. Işıkları kapatıp gözlerini yumdu.
Yeniden gözlerini açtığında ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Sürekli yatakta dönüp durmuştu. Yorgun olmadığından değildi, aksine yorgundu ama uyuyamıyordu. Zira ne kafası ne de içi rahat değil. Sürekli olarak Çığla'nın sözleri aklına geliyordu. İçindeki ses, Hallet şu işi artık. Ne kadar erken o kadar iyi. Uzatmanın manası yok. diyordu. Bir süre daha iç sesini dinledikten sonra yatağından doğrulup ışığını açtı. Duvarındaki kurt şeklindeki saatine baktı. 23:30 idi.
"Uyuyor mudur ki?"
Sonunda dayanamayıp yatağından kalktı ve terliklerini giyerek odasından dışarı çıktı. Evin gerek harem kısmında gerekse yurt kısmında olduğu gibi erkeklerin ve kızların odaları ayrıydı. Fakat yurtlar; kız ve erkek olarak iki ayrı binada iken, evdeki sadece altlı üstlü oluyordu. Zemin kat genel kullanım alanları iken ilk katta erkekler, üçüncü katta kızlar ve ikinci katta ailenin büyükleri ve evli olanların yatak odaları olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sultanların Yükselişi -Kam Savaşları-
FantasyBir aile... Kökleri on binlerce yıl öncesine dayanıyor... Nesiller boyunca, aynı düşmanla mücadele ediyor... Savaşın sonunda Sultanlar galip mi olacak yoksa mağlup mu? Sultanların Yükselişi, sizi günümüzden 2023 yılının Türkiye'sine götürüyor. Onlar...