Bu bölüm en sevdiklerimizden, Otman'a özel bir POV ve operasyon. :)
Bölüme özel vatican müziği de ekledim :P
_____
OTMAN
Gecenin sessiz karanlığında Roma, kendine has canlılığı ile alışılagelmiş hayatını yaşamaya devam ediyordu. Dünya, İtalyan halkının her birinin etrafında dönüyordu. Aynı diğer ülkelerin insanlarında olduğu gibi. Bu yüzdendir ki her bir birey, kendi yaşamı dışındaki yaşamlara karşı kayıtsız ve bilgisiz olurdu. Başka bir kişi, bir sebeple, ilgisini çekmediği sürece, birey için var olmazdı.
Bu durum, insan doğasının yaratılışından mı kaynaklıydı yoksa sonradan edindiği bir huy muydu? Hiç sanmıyordu. Olsa olsa sonradan edinilen kötü bir huydu. Başkalarının sıkıntısına, acısına, sorunlarına karşı duyarsız olmak... Kendisini tehdit etmeyen yılanın binlerce yıl yaşamasına izin vermek... İnsan bilmez miydi ki o yılan çevresindeki tüm avı bitirince, kendisine dönecek? Çünkü onun doğası buydu; avlanmak. Hayatta kalmak için başka imkanı yoktu. Bunu bilsek bile tehlikelere karşı harekete geçmek için çoğu zaman doğrudan tehdit edilmeyi beklemiyor muyuz? Ölümcül denecek bu hatayı neden yaparız? Korktuğumuz için mi? Gözümüzü, kulağımızı, ağzımızı kapatınca tehditler ortadan kayıp mı olacak? Veya sen onu görmediğin için o da mı seni görmeyecek?
"Öyle ya da böyle bu da insanın özelliklerinden biri." dedi sessizce.
Pencereden içeri giren esintiyi kucakladı. Gündüz 30 dereceye kadar çıkan hava sıcaklığı, akşamları 20 dereceye kadar düşebiliyordu. Bugün de o gecelerden biriydi.
Kapı açılıp Başpiskopos Louis içeri girdiğinde, odasındaki esintiden rahatsızlık duydu. Bu yüzden ilk yaptığı şey, ışıkları dahi açmadan penceresine yönelmek oldu. Kısa bir an Vatikan şehrini izledi. Her zamanki gibi sakindi. Işıklar olmasa burada birilerinin yaşadığını düşünmezdi. Nazikçe penceresini kapadı ve perdelerini çekti. Derin bir nefes aldı. Arkasını dönüp her zaman yaptığı gibi çalışma masasının üzerindeki gece lambasını yaktı. Loş ışıktan fazlasını sevmezdi.
"Oh mon Dieu!(Aman Tanrı'm!)"
Başpiskopos Louis korku ile geri sıçradı. Karanlığın içine gizlenmiş bir yüz, ışıkla aydınlanıverdi. Bu yüz ki şu an koltuğunda oturuyordu.
"Selamünaleyküm ve Rahmetullah'ı berekatuhu... Anlamını biliyor musunuz, sevgili başpiskopos?"
Başpiskopos Louis korku ile başını salladı. Göz bebekleri karanlıktan değil endişeden büyümüştü. Yüzüne kan hücum ediyordu. Ne yapması gerektiğine karar veremediği belliydi. Muhafızları çağırır ise onlar gelene kadar ölme olasılığı bir hayli yüksekti.
"Evet?" dedi aynı ses sabırsızlıkla. "Türkçe bildiğinizi biliyorum, sayın başpiskopos."
"Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun." dedi titrek sesiyle.
"Doğru. Peki, diğer anlamını biliyor musunuz?"
"D-diğer anlamı mı?"
Otman başını sallayınca, başpiskopos Louis beynini zorladı. Gençliğinde 10 yıla yakın İstanbul'da kalmıştı. Hali ile hem Türkçe öğrenmiş hem de İslami gelenekleri öğrenmişti. "Ah." dedi hatırlayarak. Bedeni ve yüzü gözle görünür bir şekilde gevşedi. "Zarar vermeye niyetiniz olmadığını göstermek için de söylersiniz."
"O zaman lütfen oturun."
Başpiskopos Louis temkinli hareketlerle diğer koltuğu Otman'ın karşısına çekip, oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sultanların Yükselişi -Kam Savaşları-
FantasyBir aile... Kökleri on binlerce yıl öncesine dayanıyor... Nesiller boyunca, aynı düşmanla mücadele ediyor... Savaşın sonunda Sultanlar galip mi olacak yoksa mağlup mu? Sultanların Yükselişi, sizi günümüzden 2023 yılının Türkiye'sine götürüyor. Onlar...