~Düzenlenme Tarihi:10.06.2017~
❄ Yalın'dan...
Hayatta; şaşırdığımız, yıkım yaşadığımız ve birçok duyguyu aynı anda barındırdığımız zamanlar olurdu. Öyle ki, kimi zaman bu duygu, bizim durmamızı da sağlardı.
Mesela, şimdi de olduğu gibi...
Ne yapacağımızı şaşırmış, resmen mantıklı düşünemiyorduk. Sanki, bizim ihtiyacımız olan o kontrol duygusu, elimizden kayıp gitmişti.
"Sana demiştim! Sana, daha erken gidelim demiştim!"
Mutluluk, yine tam olarak gelmemekte ısrarcıydı. Olaylar ve renkler karışmış siyah renk bizi selamlıyordu. Ruhumu bastıran bu duygu, başımın ağrısına sebep oluyordu ve ben, kendimi hiç iyi hissetmiyordum. "Cevap ver Yalın! Susma!" diye hayretle bağıran Ateş'e kaydı gözlerim. Benim için şu an konuşmak zor olsa da, "Kes sesini!" diye sert bir şekilde konuşmayı başardım. Bu kadar üzerime yüklenmesinin sebebi neydi? Ben zaten yeterince boğuluyordum!
"İşine gelince kes sesini olur tabi!" diye bağıran Ateş'le, dişlerimi sıktım. Onun gibi bende, "Görmüyor musun halimi Ateş! Çektiğim acıyı, pişmanlığı görmüyor musun?!" diye bağırdığımda, artık sabrım tükenmişti. Ateş, bir küfür mırıldanıp arkasına dönerken, derin bir nefes aldım.
Saat geçiyordu. Hira'ya geri geleceğimi söylemiştim ama bu halde gidersem hiç iyi şeyler olmazdı. Kendim zaten kötü olduğum gibi, herkesin moralini de bozabilirdim. Bu yüzden, Hira'ya gelmeyeceğimle ilgili bir mesaj attıktan telefonu geri bıraktım.
Babamın büyük odası. İş yerine sık sık gelip, babama yardım ediyordum ama bu sefer mutlu geldiğim söylenilemezdi. Üstelik babam toplantıda olduğu için yarım saattir bekliyorduk. Pişmanlık, Ateş'in üstüme gelmesiyle daha da artmıştı ve artık, bu oda bana dar gelmeye başlamıştı.
Sekreter kıza ne zaman biteceğini sormak için kapıyı açtığımda, babam karşımda belirdi. Gülerek, "Oo beyler, hangi rüzgar attı sizi buraya?" dediğinde sessiz kaldım. Babam bizim yüz ifademizi fark ettiğinde gülmesi soldu, kaşlarını çattı. Şüpheyle "Neler oluyor?" derken içeriye girip, kapıyı kapattı.
Babamın sorgulayan yüzüne dikkatle bakarken, "Bugün... Bugün ceza evine gittik. O şerefsize son yapmam gerekeni yapmaya gittim ama ne oldu biliyor musun baba?" diye, istemsizce bağırdım. "O isimde biri buradaki ceza evinde olmadığı gibi, hiçbir ceza evinde de yok!"
Babam, şaşkınlıktan donup kalsa da kısa sürede kendini toparlayıp kaşlarını çattı. "Sesinin şiddetine dikkat et, oğlum." diye uyardığında alayla güldüm. "Öncelikle emin misiniz? Belki bir yanlışlık olmuş, ismi sistemde gözükmemiş olabilir? Daha iyi bir araştırma yaptıralım." diye devam ettiğinde ise, başımı salladım. Daha iyi bir araştırma şarttı. Eğer hiçbir yerde çıkmazsa ne yapardım bilmiyorum ama... Onu bulmam gerekiyordu.
Telefonu alıp birini arayan babamla, hepimiz fazlasıyla gerilmiştik. Şu durum, fazlasıyla dikkat çekiciydi. Belki de o adam iş yerinden biriydi ve hatta çok yakınımızda geziyor da olabilirdi!
Ne yapacağımı bilemez halde ayakta dururken, babamın "Mert, bana on dakika içerisinde Orçun Anayurt'un Türkiye'deki hangi ceza evinde olduğunu buluyorsun. Acele et!" demesiyle duraksadım. Telefonla konuşuyordu ama sesi fazlasıyla sert çıkmıştı. Her zaman çalışanlarına sakin olan patron, ilk defa böyle görünüyordu. Dişlerini sıkmış bir şekilde bize dönerken, "Mutlaka bir yerlerde olması lazım. Hatta, o ceza evine girmiş olması gerekiyor!" dedi. Sanki, bağırmamak için kendini zor tutuyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARTOPU SAVAŞI
ChickLit-DÜZENLENİYOR- ❄️ Kapak: aslkuday4 Karların erimeye başladığı zamandı. Her bir özel kar tanesi, yine mutluluk getirmişti dünyaya. Ama bu sefer, yalnız dönmüyorlardı yeryüzünden. Güneş sıcağının vurmasıyla birlikte buhar olup giderken, kızın değerli...