Eveeet, sürpriiiiz!
En alttaki açıklamayı okumadan geçmeyin. 😍
❄ Poyraz'dan... ❄
Etrafımda gülen insanlar, huzur, mutluluk... Babam bu evi bana hediye ederken hiç düşünmemiştim bu kadar büyük bir aile olacağımızı. Sonsuza kadar bekar hayatı yaşayacağım, derdim. Bağımsız, özgür olarak. Barlar, partiler hatta bunlar olmasa bile gece yarısı dinlemez sahile inerdik. Hayatım boyunca da böyle devam edeceğimi düşünüyordum. Gel gör ki, yeşil gözlü bir melek bu düşüncelerimi yıktı.
Büyük bir ev, büyük duygulara eşlik eden bir salon. Öyle ki, odanın her noktası anlamlıydı artık. Bir yanımda göğsüme kafasını koymuş huzur bulduğum kız, diğer yanımda ise küçük kardeşim. Karşımda ise Berra ve Kaan. Küçük cadı çekiniyordu benden. Birkaç kez onları sarılırken görmüştüm ama ya ikisi de beni fark etmemişti ya da sadece Kaan görmüştü. Berra, şuanda da olduğu gibi arada kaçamak bakışlarla Kaan'a bakıyor ama olabildiğince yaklaşmamaya çalışıyordu. Benim cesaretli arkadaşım ise onun aksine bu içinden geldiği gibi yakın davranıyordu. Gerçekten seviyordu. Eskisi gibi kızdığım söylenilemezdi onlara. İlk zamanlarda Kaan'ın Berra'ya o gözle baktığını öğrenip sinirlensem de sonradan kabullenmiştim. Sanırım beni en çok etkileyen cadının büyüdüğünü fark etmek olmuştu.
Kaan, üçümüzün arasında en çocuksu olan kişiliğe sahipti. Onun aksine Görkem ise en olgunumuzdu. Görkem'in olgun olmasının sebebi de yaşadığı olayların yüküydü. Biraz olsun rahatlasın istiyordum ama pek ümidim yoktu. Aniden gelen Melisa ise yeni bir umuttu. O, hem Görkem'in kafasını dağıtıyor, hem de korkularını yenmesine yardımcı oluyordu. Şimdi de olduğu gibi... Melisa koltukta Görkem'in dibine kadar girmiş, elindeki telefondan açtığı bebek resimlerini ona gösteriyordu. Özendirerek anlatmaya çalışması da bir o kadar komikti.
Hira ve Eylül'ün ilgiyle bir konu hakkında konuştuklarını görmek beni mutlu ediyordu. Seviyordum, evet. Çok seviyordum hem de. Ama şöyle bir şey de vardı ki küçük kardeşim aşırı kıskançtı. Hem onu idare edebilmek hem de kendi ilişkime bakmak, birbirlerine soğuk davranınca daha da zor oluyordu. Ah, bir de Turunçgil'im vardı. Her zaman, her kararımda yanımda olduğu gibi kitaplara olan düşkünlüğü devam ediyordu. Şuan da büyük bir ihtimalle onun için yeni yaptırdığım kütüphanede kendini kaybetmiş olmalıydı.
"Abi?"
Eğer bir kedi miyavlaması gibi abi diyen kişi Hira'ysa, kesinlikle isteyeceği bir şey var demektir. Yüzümü hiçbir şey anlamamış gibi ifadesiz tutarken ona dönüp, "Efendim?" dedim. Söylemek istediği bir şeyin olduğu belliydi. Ve benim sevmeyeceğim bir şey olduğu da kesindi. Bu zorda kalmış haline gülmemek için kendimi tutarken, "Evet Hira, ne diyeceksin?" dedim. Bir süre tereddütle baksa da sonra derin bir nefes alarak, "Yalın'la buluşabilir miyim?" Dedi. Anında kaşlarım çatıldı. Hep birlikte buradayken ona gitmesini istemiyordum. Aslında hiçbir zaman gitmesini istemiyordum ama şuan geçerli bir bahanem vardı ve Hira da bunun farkındaydı. "Hayır." dedim itiraz kabul etmeyen bir sesle. Sonra da önüme dönüp o sırada konuşulan maç konusuna dahil oldum.
"Maça gidelim mi? Uzun zamandır gitmedik."
Kaan'ın sorusuyla keyfim yerine gelirken onaylarcasına başımı salladım. "Kesinlikle gitmeliyiz, tozu dumana katmayı özledim." Diye heyecanla konuşurken, arkama yaslandım. Kaan her zamanki futbol grubunu ararken, gözlerini kısmış bana bakan Eylül dikkatimi çekti. Bir an afallarken, "Ne?" Diye sordum. "Ne var?"
"Poyraz kızın halini görmüyor musun? İzin ver de gitsin!"
Gözlerim Hira'ya döndüğünde suratı asık bir şekilde yere baktığını gördüm. İmayla, "Bizimle olmaktan bu kadar mutsuzsa gitsin." derken göz devirmiştim. Ciddi değildim, Hira bunu söyleyince biraz vicdan yapar, gitmezdi zaten. Evet, böyle şeylerde numara yaptığım doğruydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARTOPU SAVAŞI
Chick-Lit-DÜZENLENİYOR- ❄️ Kapak: aslkuday4 Karların erimeye başladığı zamandı. Her bir özel kar tanesi, yine mutluluk getirmişti dünyaya. Ama bu sefer, yalnız dönmüyorlardı yeryüzünden. Güneş sıcağının vurmasıyla birlikte buhar olup giderken, kızın değerli...