"Taylan vuruldu"
Duyduğum ilk andan beri kafamın içinde en az bin defa dönüp durdu bu iki kelime.
Vurulmak, bir eylemdi, tamam. Bu kısma kimse laf edemiyordu da buradaki asıl problem özneyle alaklıydı.
Taylan...
Bu özenin sonuna farklı yüklemler gelebilirdi. Mesela; Taylan ukaladır. Yada şirin. Veyahut yakışıklı, hem de tapılası bir boyutta. İstedikleri fiille bitirmekse, bakınız; Taylan kızlara yürür, hatta koşar. Yavşar. Sever, hem de ne sevmek.
Taylan bir insanı öyle bir sever ki dağları ikiye yarmış gibi hissedersiniz. Ya da şelalelerin akış yönünü değiştirmiş. Belki de denizleri ikiye ayırmış gibi.
Ama, Taylan'ın başına sadece iyi şeyler gelirdi. Kötü herhangi bir ihtimal o özneyle aynı cümleyi paylaşamazdı. Nokta.
"Çağdaş, benim çıkmam gerek ben otururup Taylan'a ne olmuş diye bekleyemem" diyen Demir ile aklım başıma geldi. E, o girecekti de ben oturacak mıydım? Söz konusu olan benim Taylan'ımdı. Burada gitmesi gereken biri varsa o da bendim, o değil.
"Ben de geleceğim" dedim onla beraber ayağa kalkarken. Demir ise şaşkınca bana bakıyordu. Hayır, yaptığım şey dolaptan çantamı alıp ayağıma çorap geçirmekti. Şaşıracak ne vardı ki?
"Oldu, Çağdaş. Geri kalan İnanoğlu ailesine kim hesap verecek? Ben ne annene ne de babana bunu anlatamam" dediğinde o odanın ortasında dört dönerken ben de çantanın içine cüzdanımı ve şarj aletimle telefonu koyup ona baktım.
"Kızınızı seven bir adam var da, vurulmuş o. Biz de durumuna bakıp geleceğiz" dedikten sonra dik dik bana bakmaya başladı. Kollarını beline koymuş bana bakarken göz devirdim.
"Böyle mi söyleyeceğiz babana, Çağdaş. Sence Çınar Tekin amca beni neremden vurur?" diye sorduğunda deri bir nefes alıp yüzümü sıvazladım.
Şu an Taylan ölüyor olabilirdi ama ben oturmuş Demir'le laklak ediyordum. Bunu duysa hasta yatağından kalkar önce Demir'i öldürür sonra da gönül rahatlığıyla aramızdan ayrılırdı herhalde.
Hergele!
Daha onu sevdiğimi bile söylememişken kalkıp başına esti diye ölemezdi! Bu hakkı ona vermiyordum!
"Demir kimin sana ne yapacağı seni korkutmasın, biraz sonra ben senin derini çıplak ellerimle kemiğinden ayırdığımda öyle bir derdin kalmayacak!" diye gürlediğimde birlaç saniye sessizce bana baktı. Sonrasında ise başını aşağı yukarı salladı.
"Hayatımın aşkını bulalı sadece birkaç gün olmuşken bana kıyamazsın" dedi korkarak. Ben ise kısılmış gözlerle ona bakıyordum.
"Anladım, yaparsın. Cani! İyi, aşkınız için kendimi ölüme atacağım" dedikten sonra kapıdan çıktı ve gitti.
Aslınsa ben de peşinden gidip onu kontrol etmeliydim ama şu durumda beni yüz üstü bırakmazdı. Yani, Demir'di o bir kere. Kimseyi yolda bırakmazdı.
Şu an benim daha önemli dertlerim vardı. Taylan gibi.
Tamam, son görüşmemizde kenafir gözlü Mine ile aynı arabaya binip gittikleri için sinirden küplere binmiştim. Memlekete gitmek için neden kendisine başka bir sürüngen bulamamıştı da o kızla gitmişti ki? Hele de o kız gözlerini süzerek ona bakarken.
Hoş, hemen her kız ona gözleri süzerek bakıyordu ama konumuz şu an kızlar değildi, değil mi?
Çocuk vurulmuş, Çağdaş! Anlatabiliyor muyum? Vurulmak. Ateşli silah ile! Anladın mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkı Da Yemiş -Night Serisi 2
Жіночі романи"Şişman ve çirkin olan her kız hikayenin sonunda güzelleşir. Ana düşünce bu" Tabi, genel olarak. Bilirsiniz, bazı kızlar güzeldir. Bazıları da popüler. Bazılar ise patatestir. Şirin mi şirin bir patates. İşte bizim de sevimli sansarımız, ah pardon...