Eğer belli bir yaşınıza gelmiş ve hayatınızı paylaşacağınız insanı bulduğunuza inanıyorsanız yapmanız gereken tek şey; onunla evlenmektir.
Tamam, her erkek bundan korkar ve başına gelen binlerce şeyi bunun tersine kendini ikna etmek için kullanırdı, ki ben de bu vakte kadar bunu yapmıştım, ama en sonunda gerçeklerle yüzleşirdi.
Sonuç olarak; şu an bir kuyumcuda yüzük seçtiğimi söylemeye çalışıyorum. Diğer bi deyişle, ne yaparsanız yapın, en sonunda o yüzüğü seçiyorsunuz beyler. Boşuna kendinizi yormayın.
"Son zamanlarda en moda yüzüklerimiz bunlar, efendim. Beş taşlar, tam turlar ve elbette vaz geçilmez tek taşlar" diyerek gevrek gevrek sırıtan adama bakıp ceketimin önündeki düğmeyi açtım. Eh, bana geçireceği fiyat onu böyle güldürmek, beni de seçeceğim yüzüğü Çağdaş'ın beğenmeme ihtimali gererken o düğmeyi açmak için yeterliydi.
"Aslında ben daha düz bir şeyler düşünüyorum" dediğimde gülümseme hiç bozulmadan tezgahın altından alyansları çıkardı. Bellli ki bunlar da en az öncekiler kadar pahalıydı.
"O zaman yılların eskitemediği alyanslar" diyerek ikram ettiği tablaya baktım. İyi de biz kırk yıllık evli değildik, ne alyansı? Onu da alırdık da evlenme teklifini bunla yapmam hafif tuhaftı.
Ne bok yiyeceğim?
"Anladığım kadarıyla bunlar da içinize sinmedi. İsterseniz özel üretim yüzüklere bakalım" dediğinde adama çölde vaha görmüş gibi döndüm.
"Vallaha mı? Öyle bir seçenek var mı?" dediğimde adam daha da gülümseyerek başıyla beni onayladıktan sonra bana arkadaki ikili koltuğu gösterip arkadan eline bir katalog alıp yanıma geldiğinde ona en uygun yüzüğü bulacağımı biliyordum.
Ki, bence buldum da.
Kataloğun son sayfalarında, aklıma yatan ve üzerinde de biraz değiştirme yaptığım yüzüğü seçtiğimde herşey daha güzeldi. Yaklaşık bir hafta içinde hazırlanan yüzükle de Çağdaş'ın sonunda ne yapacağını merakla beklediğim bu akşama sıra gelmişti işte.
Standart bir insan olarak, standarttan ayrılmadan bir teklif yapacaktım işte. Tabi, bunun in önce akşam olması gerekiyordu.
Kuyumcudan yüzüğü aldıktan sonra da yolumu ilerideki pasaja çevirdiğimde çalan telefonumla, telefonu ceketin iç cebinden çıkarıp yoluma devam ederken cevapladım.
"Efendim güzelim?" dediğimde karşıdan hırıltılı bit nefes sesi duydum.
"Nerdesin sen? Sabah beni bıraktıktan sonra çıkmışsın, öğke oldu hala yoksun. Nerde geziyorsun, sorabilir miyim?" diyen kıza bir kez daha aşık olmak üzereyken gülümsedim. Ne olursa olsun, beni böyle seviyor olması bana yetiyordu.
"Birkaç ufak işim vardı. Hayırdır, peşime adam mı taktın? Hani ne yaparsam yapayım umrunda değildi? İstersem evden de gidebilirdim?" dediğimde biraz sessizlik oldu.
Evet, beni geçen akşam evden kovmuştu. İstersem evden gidebilirmişim. Ne olsa Dolunay gitmiş, kıskanacak insan kalmamış. Israrla onu kıskanmamı istese de şu aralar başka işim vardı ve istediği ilgiyi başka bir zamana ertelemem gerekiyordu.
"Ne alakası var? Bu şirket benim, gelip gideni rapor ediyorlar. Standart prosedür işte" dediğinde pasajında kapısına geldim.
"Pekala güzelim, öyle olsun. Şimdi işim var. Sonra ararım ben seni" dedikten sonra telefonu kapadım ve pasaja içeri girdim. Hemen sonra da matbaaya girdim ve masa başında oturan adamla el sıkıştım.
"Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?" diyen adam gülümsedikten sonra bana gösterilen eskimiş sandalyeye oturdum.
"Ben bir davetiye bastırmak istiyorum" dediğimde dikkatle bakınca ekledim. "Düğün davetiyesi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkı Da Yemiş -Night Serisi 2
ChickLit"Şişman ve çirkin olan her kız hikayenin sonunda güzelleşir. Ana düşünce bu" Tabi, genel olarak. Bilirsiniz, bazı kızlar güzeldir. Bazıları da popüler. Bazılar ise patatestir. Şirin mi şirin bir patates. İşte bizim de sevimli sansarımız, ah pardon...