^Bölüm şarkıları:
Pera-veda busesi
Son feci bisiklet- bu kız^Sahne bitiminde perdenin çekilmesi gibi bir son verilirdi gösteriye. Geriye evlerine gidecek olan seyirciler ve perde arkasındaki oyuncular kalırdı. Kimi mutlu kimi yorgun olarak ayrılırdı sahneden.
Ama bir kısmı hep telaşlı olurdu. Bu gösteri bitti ama diğer gösteride ne olacak telaşı olurdu bu insanlarda. Daha biri bitmeden diğerinin telaşına düşerlerdi oyuncular.
İşte bizim ilişkimiz de böyleydi hayatla. Daha ilk darbesinin acısı geçmeden bir an sonra gelecek olan darbenin acısını düşünür olmuştum.
Hiç unutmam ilk darbemi ailemden yemiştim ben. Diğerlerini yetimhanede ki görevli adamdan. Bir kısmını da başka insanlardan.
Zaten o yüzden insanlardan soyutlamamış mıydım kendimi. O yüzden insanlara güvenmek gibi bir hataya düşmemeye çalışmamış mıydım. O hatayı yaptığımda acısını kendimden veya bir başkasından çıkarmamış mıydım.
Keşke dediğim o kadar çok an oldu ki hiç birini telafi edemedim. Hiçbiri telafi edilecek kadar mantıklı değildi. Acınası halim hiç bir seferde görülmeye değer değildi.
Zihnim allak bullak olmuş, geri dönüşü olmayan ilk hatayı nerede yaptığımı sorgulayıp duruyordu.
Bilmiyordum. O kadar çok hata yapmıştım ki, doğru cevabın ne olduğunu bilmiyordum.Acılarım her geçen gün çoğalıyordu. Tam kurtuldum diyemeden yeniden patlak veriyordu. Yetimhaneden kurtuldum, Andrew ile mutluydum. Derken herşey tepe taklak oldu. Andrew ve peşimdeki adamlardan kurtuldum bu kez de Erik sorunuyla karşılaşmak gibi bir hata yaptım.
Bu kez beni şeytan avuçlarının arasına hapsetmişti. Kaçacak yerim yoktu.
Gösteri sona ermişti. Perdeler çekilmiş, oyuncular selam verdikden sonra sahneden bir bir inip gözden kaybolmuşlardı. Aynı zamanda başrol oyuncusu perdelerin arkasında, kimselerin görmediği bir yerde sandalyenin üzerine çıkmış, tavandan sarkan ipi yavaş yavaş boğazına geçirmek üzereydi. Duygularda üçüncü evreyi yaşıyordu şimdilik: Yıkılmışlık hissi.
O gece Erik ile olan konuşmanın ardından sabaha kadar uyuyamamıştım. Gecenin bir yarısı sahneye ruhumla vicdanım çıkmış, geçmişin mahkemesini yapıyorlardı. Bir sonuca varılamamıştı henüz.
Dava ertelenmişti. Arka planda iyi Rose ve kötü Rose çatışmaya girmişti. Onların hiç birisini dinlemedim. Dinleyemedim çünkü gözümün önünde bir çift kül rengi gri göz belirip duruyordu.
Sanırım Erik'ten kaçmak istemememin bir nedenini daha bulmuştum. O bedenime dokunmuştu, bedenimde yaralar açmıştı ama ruhuma dokunmamıştı hiç. On dört yaşındaki Rose'un ruhuna dokundukları gibi dokunmamıştı.
Evet bana isteğim dışı dokunmuştu, tecavüz etmişti ama sadece bir kezdi bu. Ruhum da etkilenmemişti. On dört yaşındaki Rose'nin ruhunu yaraladıkları gibi yaralamamıştı ruhumu.
Ben ruhumu yitirmiştim, kaybetmiştim ama Erik'in varlığlıyla yeniden ortaya çıkmış, canlanmıştı.
Belkide bu yüzdendir ki bir kaç gündür kendi sorularımın cevaplarını araştırıyor, gece yarıları düşünce savaşları yaratıyordum beynimde. Savaş maddeleri belliydi. İlk kural: kimseye güvenme.
Kendim dışında kimseye güvenmiyordum artık. Çevremdeki insanlara aileyle ilgili sorular soruyor daha sonra gece yarıları, verilen cevapların doğruluğunu sorguluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAATKAR #Wattys2018
Ficção AdolescenteDominant köle ilişkisi ASLA yoktur. Kitap isminden öyle anlaşılabilir. Hepimizin içinde birer şeytan uyukluyor. Kimisininki uyanık, kimisinin ki de uyumaya devam ediyor. Şeytan gözlerini açtığı anda avuçlarına düşüyoruz, o avuçtan çıkmak için ona i...