Kuytu-sakin
Can bonomo-yan
Koray avcı-hasretŞimdi sen kalkıp gidiyorsun. git.
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
sanki hiç olmamıştı
oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyorduşurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullular
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydikoysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin biriki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
sonrası iyilik güzellik.Ezilmiş bir portakalı elinize alıp kabuğunu soyduğunuzda içinin belki de çoktan çürümüş olduğunu görürsünüz. Dışına nazaran içi daha bir ölmüş olur. Ama bazı istisnalar da vardır tabi. Dışı çürümüş olan portakalı soyduğunuzda içinin çürümüş olmasa da ezildiğini farkedersiniz ve yenilmek için tabakta yer alabilir.
İşte ben o istisnaların sadece birisiyim. Annesine aşık bir oğlan çocuğu olarak büyümüş ve daha sonra annesi tarafından terk edilip yüzüstü bırakılan o çocuk.
O çocuk bendim.
O çocuğun ardından ağladığı annesini unutması, yeniden hayata atılması ve uğruna yaşayabileceği başka şeyler olduğunu öğreneli uzun zaman oluyordu.
Unutmak değil belki ama hatırlamamak mümkündü.
Annemin gidişinin üzerinden geçen zamanda içsel olarak hiç iyi şeyler yaşamamıştım. Babam da yaşamamıştı lakin benden daha kolay toparlamıştı durumları. O zamanlarda annemi o kadar da fazla sevmediğini düşünür ve içten içe biraz da sanki hiç bir derdim yokmuş gibi buna da üzülürdüm.
Sanki onu bir tek ben sevmiş, narin elleriyle yüzümü okşadığında bir tek ben sevinmiş ve onun hazırladığı yemekleri iştahla yiyen yine bir tek ben mişim gibiydi.
Oysa babam içinde durum böyle değilmiş. Bir şekilde annemi gerçekten çok sevdiğini anlamıştım. Tabi ki buna sevinmiş ve aynı zamanda çok üzülmüştüm de. Baktığı fotoğraflarda ve hala dolapta duran kıyafetleriyle onu unutmamak için neredeyse çabalıyordu. Kıyafetlerden annemin kokusunu duyumsamaya çalışıyordu lakin o kokuların benliğini yitirdiğini çok önceleri farketmiştim. Babam ara sıra garip cümleler kurar ve benden de çoğu kez onu anlamamı beklerdi. Bu cümle bana babama duyduğum saygıyı hatırlatan yegane şeylerden sadece biriydi.
'Unutmak değil belki ama hatırlamamak mümkün' demişti.
Ergenlik yıllarımda kendimi kitaplara vermiştim ve babam beni bu yalnızlıktan çıkaracak her yolu denemişti. Annemin yerini alması mümkün değildi ama almıştı işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İTAATKAR #Wattys2018
Ficção AdolescenteDominant köle ilişkisi ASLA yoktur. Kitap isminden öyle anlaşılabilir. Hepimizin içinde birer şeytan uyukluyor. Kimisininki uyanık, kimisinin ki de uyumaya devam ediyor. Şeytan gözlerini açtığı anda avuçlarına düşüyoruz, o avuçtan çıkmak için ona i...