Sabahleyin gözlerimi aralarken ateşin döndüğünü ve Ada'nın ağacın dibinde cenin pozisyonunda oturduğunu fark ettim. Tıpkı dün geceki gibi... Belliydi, gözünü bile kırpmamıştı. Gözlerimi etrafa gezdirmeye devam ettikçe ateşin yağmur sebebiyle söndüğünü, her yerin ıslak olduğunu gördüm. Ayrıca tuhaf bir "eksik bir şey hissetme" hissi zihnimi kapladı. Cem yoktu.
Ada'ya doğru yürüdüm. "Hey... Ihm... Cem'i gördün mü?"
"Gitti." Sesi düzdü.
"Nereye?"
"Yardım bulmaya." Ada konuşmak istemediğini belirtircesine kafasını ağaca dayadığı zaman, "Pekala," diyerek eskiden dağ evinin bulunduğu yere baktım. Burası oradan on beş metre kadar uzaktı ama hala dağ evinin sınırları içerisindeydi.
Pürüzlü bir ses duydum. "Bazen her şey çok hızlı gerçekleşiyor... Zaman mı yoksa biz mi hızlıyız, bilmiyorum."
"Yavaş olan öldürendir, Ada." Kafamı tamamen ona doğru döndürdüm. "Ben evi araştırmaya gidiyorum. Ateş sönmüş, belki bir şeyler kurtarabiliriz. Ben yokken lütfen Merve'ye göz kulak ol." Bir şeyler mırıldandı. Bunu "evet" olarak kabul ederek eve doğru yürüdüm.
Evin yarısından çoğu yanmıştı. Tüm anılarla birlikte kül olmaya yüz tutmuştu. Özellikle mutfak ve salon en büyük zararı almıştı. Yanmış kapıyı açtım, tabii buna açmak denilirse. İçeri girdiğimde her şey tanınmayacak haldeydi. Merdivenler pek zarar almadığı için üst kata çıktım. Bu kat da pek zarar almamıştı, duvara tutunarak da olsa odaları gezebilirdim artık. Dedemin çalışma odasına girdiğimde gözüme ilk çarpan her yeri kaplayan siyahlıktı. Bu kattaki en çok zarar almış yerdi çünkü tam olarak mutfağın üzerindeydi. Tıpkı ruhumuzdan parçalar gibi, salon ve mutfak kadar olmasa siyaha kaplanmıştı. Tüm evi araştırdığımda dedeme ait iki tane bıçak bulabildim. Çantamın yanmış sapı dikkatimi çektiğinde dizlerimin acıyla üstüne çöktüm.
Ayla Melek'in anahtarı ve Arya Beyza'nın günlüğü...
Gözlerim kararıyor, başım dönüyordu. Duvara tutundum. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum, sanki biri kalbimi sıkıyor gibiydi. Gözlerimden akan yaşları tutmak için son bir gayret uğraşsam bile sonuç vermiyordu. Sonunda az da olsa kendime geldiğimde bıçakları elimde sıkarak pantalonumun arkasına sakladım ve olabildiğince çabuk olarak evden çıktım. En son ihtiyacım olan binlerce kötü anıydı. Ada ayağa kalkmış beni bekliyordu. "Bir şey bulabildin mi?"
"Hayır, bulamadım."
"O zaman burada öleceğiz..." Ada uzaklaşıp kafasını ağaca vurmaya başladı. Merve'nin elini tuttum.
"Konuşabilir miyiz?"
"Tabii."
"O zaman gel benimle." Merve'nin ellerinden tutup evin arkasına götürdüm. Gözlerime kesince baktı.
"Gerçekten çok kötü yanmış.""Evet," dedim ardından elimi arkama götürdüm. "Sana bir şey vermeliyim."
"Pekala, ver bakalım."
İki bıçaktan birini çıkararak Merve'ye uzattım. "Bunu sakla."
"N-Neden?"
"Bana bir şey olursa kendini savun diye..."
Sessizlik.
"Eğer bana bir şey olursa Merve, lütfen kaç kurtar kendini. Daima mutlu bir hayatın olsun."
"Sen ne diyorsun!?"
Gözlerinin içine aşkla baktım. "Lütfen beni dinle." Merve'nin yanaklarını okşayarak söze girdim. "Buradan canlı çıkamayabilirim ve sana zarar gelsin istemiyorum."
"Buradan kurtulacağımızı söylemiştin! Ben... Seni bırakamam."
"Şşşt, buradan kurtulacaksın."
"Seni koruyabilirim Melissa." Bıçağı daha sıkı tutuyordu artık.
"Beni korumak istiyorsan, önce kalbinde korumalısın."
Gözlerinden bir yaş düştüğünde ona sıkıca sarıldım. Titrek bir sesle konuştu. "Tamam seni koruyacağım. Eğer biri seni kalbimden söküp almak isterse, seni korumak için onunla savaşacağım." Onu öptüm ve bir süre sarıldık. Yavaşça çekilerek arkamı döndüm. Ada'nın yanına gitmek için emin ve kesin adımlar atmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümle 7 Gün #wattys2019
Mystery / ThrillerBir katilin hikayesine ne kadar güvenebilirsin?