23ﻬSON s

1.4K 73 15
                                    

Ada'nın yanına doğru yürüdüğüm her an sanki boğazıma bir idam ipi geçirilmiş, birisi altımdaki tek dayanağı da itmiş gibi nefessiz kalıyordum. Ciğerlerim nefes için direndikçe ben ölüyordum. Gökyüzünde güneş vardı. Son kalan karlar da iyice erimişti.

Nefes almaya çalışmaktan vazgeçerek Ada'ya baktım. Belki de ciğerlerime hava temas ediyordu, içime bir nefes yuvarlayacak kadar kendimdeydim ama hissedemiyordum. Ellerimi istemsizce boğazıma götürdüm ama sonra tekrar aşağı indirdim. "A-Ada?"

Ada durmadan kafasını ağaca vuruyordu. Onu durdurmak istedim.

"Alnın kanıyor dur artık."

Cevap vermedi. Kendine gelmesi için sert bir tokat attım. Artık bana bakıyordu ama gözlerindeki boşluk duruyordu. "Sıra bende değil mi?"
Yanağını tutuyordu. Kehribar rengi gözleri iyice keskinleşmişti. "O zaman bunu sormak zorundayım."

"Neyi sormak zorundasın?"

Yamuk gülümsemesiyle arkama baktı. "Bu işte Merve'nin parmağı yok mu sanıyorsun?" Adım sesleri duymamla arkamı döndüğümde gözleri kocaman açılmış Merve ile karşılaştım. Korkarak bize bakıyordu. "M-Melissa."

"N-Neden?"

"Melissa seni gerçekten seviyorum, ben bunu asla yapmam biliyorsun..."

"Hayır, sen bunu yapamazsın." Sesim netti.

Ada alnından akan kanı sildi. "Hadi ama Merve. Olanları kamerasına çeken ben değildim." Merve sus dercesine Ada'ya bakıyordu. Sonra bakışlarını bana çevirdi.

Ada'nın sesi kulaklarımı doldurdu. "Aleyna... Şinda... Cüneyt... Ben. Biz ona bunun yanlış olduğunu söyledik. Çocukluk arkadaşların olarak senin için her şeyi yaptık... Ama o masum biz şeytanız değil mi?" Sesi alaycıydı.

Merve sesini çıkartmıyordu. Tüm gücümü toplayarak konuştum. "Ben Merve'ye güveniyorum Ada..."

Ada güldü.

Onu yaralamak istercesine alayla  gözlerinin içine baktım. Bir süre birbirimize süzdükten sonra kollarımı açtım. Ada bana sarıldı. Bu son sarılmamızdı, sanırım. Bir süre bekledikten sonra geri çekilerek arkamdan bıçağımı çıkardım. "Özür dilerim Ada..." Yutkundum. "Kişisel değil biliyorsun."

Koşar adım geri çekildi. "Gel ve öldür beni." Ada'nın üstüne saldırdım. Bıçağı saplamaya çalışırken elimi yakaladı. İkimiz de yere düştük. Şu an yaptığımız yerde üst üste debelenmekten başka bir şey değildi. Bir an Ada üstüme çıktı. Bıçağı bana saplamak üzereydi ki Merve koşarak Ada'yı üzerimden itti. Gözlerini görebildiğim bir saniyede üzgün olduğunu seçebilmiştim. Ama bunu bilmek için görmeme gerek yoktu.

Ayağa kalktım elimdeki bıçağı inceledim. Ada uzaklaşmaya devam ediyordu. Merve de bıçağı çıkarmıştı. Ada'ya doğru koşacakken Merve önüme geçti. Camsı yeşil gözler parladı. Küçük, şeffaf cesetler bir bir intihar ediyordu. Ölü biri ne kadar ölebilirse, o kadar ölüyorlardı işte.

Yere düştüğümü hissettiğimde elimi güneşe doğru kaldırdım. Kıpkırmızıydı. Artık acıyı hissetmiyordum, hissizleşmiş her bir hücrem de o yeşil gözlerin pırıltılarını görüyordum. Gözlerim kapanmaya başladı. Pırıltılar gitmedi, aksine daha da arttı. Ağzımı açtım. "H..." O kadar güçsüz düşmüştüm ki, diyememiştim.

Benim kanıma bulanmış bıçağı karnına itti ve bir kesik attı. Yere yığılırken gülümsedi. "Daha önce hiç bana ikinci adımla seslenmemiştin..." Yeşilleri. Ölürken bile çok güzeldi.

Akan suyun sesini duyuyordum. Bakmaya doyamadığım yeşiller su olup avcumu doldururken başımı kaldırıp masmavi gökyüzüne baktım. Tam gözlerim tamamen kapanıp bedenim suya düşecekti ki bir çığlık sesi duydum. Ada buraya koştu ve Merve'yle bana sarıldı. Üstü başı kan olmuştu, alnından kan akmaya devam ediyordu. O geri çekilirken gözlerimi Merve'ye çevirdim.

"Neden?"

"Hep beraber ve mutlu olacağımıza söz vermiştin..." Artık kulaklarım bile sessizleşmişti, bir düşte gibiydim. "Sana sözünü tutma konusunda yardımcı olmak istedim." Ağzından kanlar akıyordu. "Hep senle olmak istiyorum..." Sesi giderek kısıklaşıyordu. "Sonsuza dek." Elimi uzattım ve Merve'nin yarasını tuttum. Seçebildiğim kadar baktıktan sonra fazla derin olmadığına karar verdim. Belki... Belki kurtarılabilirdi. Ağzımdan akan kanların izin verdiği kadar, "Yaşayacaksın, korkma," diye mırıldandım.

"Seni yalnız bırakamam."

Son bir gayret konuştum. "Hayır..." Kuvvetli bir öksürük. "Lütfen... Seni kurtarabiliriz." Kendi acımı tamamen unutmuştum. Onu kurtarmaya çalışıyordum ama gittikçe daha da güçsüzleşiyordum. Ölüm sanki dibimdeydi. O sanki hiç acı çekmiyormuş gibi gülümsedi. "Şşşt, sadece yanıma uzan ve buradaki son dakikalarımızın tadını çıkar. Her şey bitecek..." Gözüme dolan yaşlarla dibine uzandım.

"Artık sonsuza kadar beraber olabileceğiz..." Konuşmak istedim ama beni susturdu. "Sadece beni bulacağına söz ver."

Öksürdüm. "Nerede?"

"Ölü Kelebekler Vadisi'nde..." Kafası yavaşça yana düşerken saniyelerin nasıl da saat gibi uzadığını fark ettim. Acım giderek katlanılamaz hale geliyordu ama dış dünyaya karşı hissizleşiyordum. Artık Ada'nın iç çekişleri kulağımı doldurmuyordu.

Yüzüme bir şey konduğunda görebilmek için gözlerimi kırpıştırdım. Bu mavi bir kelebekti. Yeşil camsı gözlerin içindeki kırık ışık her yanı kaplarken kafam yana düşmüştü bile... ﻬ

sﻬ
o
nﻬ

Ölümle 7 Gün #wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin