Öncelikle Hochosterwitz Şatosu Avusturya da bulunan gerçek bir şatodur. Şato hakkında diğer bilgiler, bölümün içinde mevcuttur ancak ben, bu şatoya hiç gitmedim. Bu yüzden gezi rehberlerinden, internetten, kestiğim gazete küpürlerinden yola çıkarak yazıyorum. Ki anlarsınız, detaylı araştırmalar zaman alır. Bu nedenle ve geciktirici başka nedenlerden dolayı bölüm gecikti.
Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki! Daha ne olduğunun, nasıl bir tehlikeye, bilinmezliğe sürüklendiklerinin farkında değillerdi.
Rose, asasını kızıl saçlarının arasına geçirdi ve en pratik topuzunu yaptı.
Lily, gözüne giren saçlarını geriye attı ve imrenerek kuzeninin topuzuna baktı. Asla ama asla öyle topuz yapmayı beceremezdi.
Rose, hızla kendisine imrenerek bakan kuzenine döndü. Kızıl saçların hızla savruluşu, aradaki turuncu renk geçişleri, Lily' yi neredeyse iç geçirtecek hale getirmişti.
" Bakmak yerine çantanı toplasan? " Hafifçe kalkan kızıl kaşa aldırmayan, daha doğrusu görmeyen Astara, kahverengi saçlarını karıştırarak mırıldandı.
" Kitapları kim alıyordu? "
-------------
Mcgonagall karşısında hazırlanmış bir şekilde duran öğrencilere göz gezdirdi.
Saçı birbirine girmiş, gömleğinin yakası katlanmış, kolunun altındaki çantasından dolayı hareket etmekte zorlanan ama çenesine durmayan Albus...
Elindeki ekmeği hızla ve etrafa dökerek yiyen, üstü başı ekmek olmuş, asasını arka cebinde unutmuş sakar Hugo...
Kızıl saçlarını asasıyla toplamış, sırtına küçük kardeşinin de çantasını almış, herkese tepeden bakan, kendini beğenmiş bir şekilde elindeki rehberi okuyan annesinin minik kopyası Rose...
Kuzenine kötü bakışlar atmaktan abisi Albus' un anlattığıyla zerre ilgilenmeyen, kendini çirkin bulan ve her şeyi içine atan Lily...
Elindeki akıllı telefondan, kendini kaptırmış bir şekilde duvara yaslanarak kafa topu oynayan, ona verilmiş çantadan bir haber James...
Çevresindekilere oflayarak bakan, tek başına kalmış, ilgisizce siyah gömleğinin düğmeleriyle oynayan Scorpius...
Kocaman açılmış gözleri, zorlukla toplamaya niyetlendiği saçları, yere bıraktığı çantası ile Astara...
James ile oyuna dalmış, avazı çıktığı kadar bağıran Fred...
Ve belki de içlerinde en düzgün duranı Villa...
Ne gruptu ama!
Zamane gençliği ile eskiler arasında gerçekten çok ama çok fark vardı.
Buruşmuş ellerini hızla çırparak dikkatlerini çekmeye çalıştı. Ancak hiç kimse Profesör e bakmamıştı.
" BURAYA BAKIN! " Tiz sesi, duvarları bile titretti sanki.
" Güzel. Bana soracağınız bir şey var mı? "
" Onun olduğunu nasıl anlayacağız ve koskocaman şatoda nasıl bulacağız? " Mcgonagall Lily' nin sorusu üzerine hafifçe gülümsedi.
" Elbette bazı ipuçlarını fark edeceksiniz, bazıları mugglelar tarafından bile görülebilir, veya görülemeyebilir. Bazıları, gözünüzün önünde bile olabilir. Hochosterwitz Şatosu na varınca ne demek istediğimi daha da iyi anlayacaksınız. Başka soru? "
" Belirli bir süremiz yok, değil mi? "
" Elbette var Bayan Weasley. "
" Ama bundan hiç bahsetmemiştiniz... "
" Aylarınız yok Bayan Weasley. Olabildiğince hızlı bulmanız gerek ruhu. "
" Peki bulduktan sonra Hogwarts' a döndüğümüzde ne olacak? "
" Onu o zaman konuşuruz Bayan Weasley. "
" Ve bir de... " Rose' un konuşmaya devam edeceğini anlayan Mcgonagall, aceleyle konuştu.
" Geç kalmadan gitmelisiniz! Cisimlenme izniniz ve asa kullanma izniniz olduğunu unutmayın! "
Neredeyse itekleyerek çocukları, cisimlenecekleri alana getirdi. İçlerinden bir tek James cisimlenmeyi biliyordu ne yazık ki. Çocukcağız, onun koluna yapışanlara baktı.
" Cidden bu şekilde cisimlenebileceğimizi mi düşünüyorsunuz? Profesör Mcgonagall, anahtar oluşturmayı neden akıl edemediniz? Anlaşılan yaşlılık başınıza vurmaya başlamış... "
" POTTER! " Profesör, gözlerinden şimşekler çıkarak James' in üzerine yürüdü. Tam bir adım kalmıştı ki, bir anda James ve diğerleri ortadan kayboldu...
-------------------------------
" Üstümü başımı batırdın Hugo! " Rose, hafif bir kızgınlıkla üstüne kusan kardeşine baktı.
" Böyle etkileri olabiliyor. " diye yanıt verdi bir anda savunmaya geçen Lily. Onlar hafif bir tartışmaya başlamışken Albus kafasını kaldırdı ve nerede olduklarına baktı.
Etraf, sisle kaplanmıştı ve hava hafifçe karanlıktı. Akşam geliyor olmalıydı. Koyu sis yüzünden, neredeyse hiçbir şey görünemiyordu. Gözlerini kıstı ve biraz daha dikkatli baktı. Büyük bir ihtimalle ormanın içindeydiler. Hafif ağaç silüetleri seçiyordu.
" Şimdi ne yapacağız? " diye mırıldandı Astara. Albus hafifçe öne çıktı ve döndü.
" Öncelikle gördüğünüz gibi yoğun bir sis var ve yakında karanlık çökecek gibi duruyor. İleride orman var. " Rose, keskinliğini iyice kaybeden gözleriyle Albus'un gösterdiği yere baktı.
Evet, cidden ağaç silüeti vardı.
" Kamp kurmalıyız. " dedi James. Hafifçe çevresine baktı.
" Burada. "
" Ormana girmemiz daha doğru olmaz mı? Burada çok açıktayız... " Biraz tereddütle konuşmuştu Fred.
" Ormana gündüz girmek daha mantıklı olacak, her ne kadar daha güvenli gibi görünse de ormanda hangi canlıların yaşadığını bilmiyoruz, olabildiğince uzak durmalıyız. Ve bence... " Çevresinde döndü.
" Zaten ormanın içindeyiz. "
Hiç bilmedikleri bir yerde, içinde ne olduklarını bilmedikleri bir ormanın içindeydiler.
Scorpius korkuyla titredi.
Ama daha korkmak için çok bile erkendi...
SONRAKİ BÖLÜM, ORMANDAKİ GECE SINAVLARIMIN BAŞLAMASI NEDENİYLE EPEY GECİKEBİLİR.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARRY POTTER VE YENİLER İHTİYAÇ ODASINDA
FanficAlbus Severus Potter, James Sirius Potter, Lily Luna Potter, Hugo Weasley, Rose Weasley, Scorpious Malfoy, Teddy Remus Lupin... Onlar savaş sonrası nesildi. Yeni umutlar yeni nesille doğmuştu. Yeni mutlulukları da beraberlerinde getirdiler. Ancak...