♡I'm Not Your Type♡

3K 127 165
                                    

Soğuk bir gündü. Bir elimde kocaman,kırmızı bavulum,diğer elimde şeffaf,kalp desenli şemsiyem,önümdeki panoyu inceleyip duruyordum. Annemin verdiği öğütler yine onu haklı çıkarmıştı çünkü üniversite yarın başlayacaktı ve ben kalacak lanet olası bir ev bile bulamamıştım. Elimdeki para oldukça azdı,pansiyonda kalmak bu yüzden benim için bir hayal gibi görünüyordu ve ne halt edeceğimi  bilmiyordum.
Tamam,sakin olup derin bir nefes almalıyım. Burada dikilmemin ve bu panoya bakmamın sebebi zaten oda arkadaşı ilanlarından birini değerlendirmek değil miydi?

Kararlılıkla kafamı sallayıp parmağımı ilk sıradaki ilanın üstüne koyduktan sonra okumaya başladım.

"Eğer bir ev arıyorsanız,tam yerindesiniz çünkü bu eve gelen kişiye hediye olarak eğlence veriyoruz!"

Eğlence hediye etmek? Bu fazlasıyla iddialı görünüyordu. Ya da hayır, fazlasıyla şüpheli. Evet,şüphe. Doğru kelime bu.

"Sadece kirayı bölüşeceğim bir ev arkadaşı arıyorum. Temiz ve düzenli olması yeterli. İletişim için; Niall Horan :77-"

Tam vazgeçmişlik hissi ile parmağımı ikinci ilanda yazan cümlelerin üzerinde gezdiriyordum ki bu ufak kağıdın sahibinin ismini okuduğum an durup emin olmak adına daha fazla açabilirmişim gibi pörtlettiğim gözlerimle tekrar ilana göz atmıştım.

Bu Horan,James olan Horan olabilir miydi?
Tabii ki de oydu, başka Niall Horan isimli biri daha yoktur herhalde değil mi?
Tanrım, ailesiyle İngiltere'ye taşındıklarından beri onu görmemiştim,burada olduğunu bile bilmiyordum ve onunla aynı okula gitme hakkını kazanmıştım! Bu rüya gibi bir tesadüftü! Hangi şanslı insan çocukluk aşkının bulunduğu üniversiteye yatay geçiş hakkı elde edebilirdi ki?

"Hey, ev ilanıma mı bakıyordun? Üzgünüm ama-"

Eskiden beri beynimin bir köşesine kaydetmiş olduğum o tanıdık ses ile heyecanla arkama döndüğümde cümlesi havada kaldı. Büyük ihtimalle beni görmeyi beklemiyordu ama ne diyebilirim ki,hayat süprizlerle doluydu. Ayrıca hiç mi hiç  değişmemişti,hayallerimi ve rüyalarımı süsleyen o çocuk eskisi gibi havalı görüntüsüyle karşımda duruyordu.

"Oh,sen...papatya kafa!"

Arka planda çalan romantik temalı müzikal birden kesilip,yerini hüzün temalı bir senfoniye bırakırken gülümsemem yavaş yavaş silindi. Benim bir adım vardı.

"Hâlâ o papatyalardan takıyorsun.." diye konuşmaya devam etti eliyle saçımı işaret ederken.
Evet,takıyordum ve sırf bunun için eski lakabımı söylemesine gerek yoktu.

"Ama papatyalar pembe saçlarına yakışmış. Sahi, en son ne zaman görüşmüştük?"

Gözlerimin önünde Vegas'ta bulunan ışıklı tabelalardaki gibi, üzerinde 'YAKIŞMIŞ' yazılı kocaman bir tabela belirdiğinde nefesimi tuttum. Yüce İsa, saçlarımın rengini beğenmişti!

"Şey, galiba 4 sene önce falan." dedim fısıltıya eşdeğer bir sesle. Tanrı affetsin,sarı saçlarına vuran gün ışığı ve giydiği mavi kazakla uyumlu göz rengi onun hakkında sayısız fanteziler üretmeme sebep olmuştu.

"Evet,evet her neyse. Seninle oda arkadaşı olmayı çok isterdim ufaklık ama bir sevgilim var ve bir kızla aynı odayı paylaşmama izin vermez."

Cümlelerini idrak edebildiğimde, birinin beni anestezi yapmaksızın kalp ameliyatına soktuğunu ve canlı canlı kalbimi söktüğünü hissettim.
Ufaklık da neyin nesiydi? Biz aynı yaştaydık be!
Hem ne olacaktı şimdi? Aileme ev bulamadığımı söyleyip bir ton azar işitecektim ve deli gibi aşık olduğum çocukla aynı odayı paylaşma fırsatını mı kaçıracaktım? Hayır,hayır bunlara izin veremezdim.

MoonlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin