Ertesi gün tek başıma deniz kenarında oturup insanları izliyordum, herkesin faklı neşesi, farklı dertleri vardı. Mutluluktan uçan da vardı, yüklendiği derdin altında ezilen de. Dünya garip bir yer!
Telefonum çaldı, Mümtaz Abi arıyordu;
-Tarık nerdesin?
-Dışarıdayım abi, hava alıyordum biraz.
-Bırak şimdi havayı fazla oksijen sana iyi gelmiyor, gel ofise işimiz var.
-Bugün pek keyfim yok be abi, telefonda söylesen.
-Nermin'i bulduk.
Telefonu kapatıp koşmaya başladım, o an bir şey düşünemiyordum. Sadece ofise gitmem gerekliydi ve ben olabildiğince hızlı koşuyordum. Ofisin önüne geldiğimde Mümtaz Abi ve Şakir arabanın yanında beni bekliyorlardı.
-Abi nerde?
-Bi dur, soluklan. Okuldaymış, gidelim çeker kenara konuşursun.
-Hemen gidelim abi!
Şakir arabayı okulun önüne yanaştırdı, gözlerimi diktim bekliyordum. Yaklaşık bir buçuk saat falan olmuştu, henüz çıkmamıştı.
-Tarık kaç saat oldu, okulda yok herhâlde gidelim mi artık?
-Biraz daha bekleyelim abi, gelecek!
Okul kapısında onlarca kişinin arasından gözümü bir ışık aldı, Nermin! O kadar güzel çanta mı taşınır, Allah'ım seni yaratmak için ne kadar uğraştı?
-Çıktı abi!
-E hadi git konuş o zaman.
-Ben yapamam abi, kovar beni.
-Şakir gidip şu kâğıdı ona verir misin?
Gitmeden Nermin'e bir şeyler yazmıştım, bulacağıma inandığım için yanımda taşıyordum. Ya da yanımdan ayırmaya kıyamıyordum. Şakir Nermin'in önünü kesti, bir şeyler konuştu ve kâğıdı verdi. Nermin, Şakir ayrıldıktan sonra kafasını kaldırıp arabaya baktı, hiçbir şey anlamamış gibi başını sallıyordu. Kâğıdı açıp okumaya başladığında Şakir'e uzaklaşmasını söyledim. Nermin okumaya başladı, ben kaçmaya! Uzaklaştık oradan..