23. Bölüm ║Hayal Kırıklığı

3.3K 813 149
                                    


Keyifli okumalar diliyorum. ♥

••• 23. Bölüm ║ HAYAL KIRIKLIĞI •••



Üzerimdeki yorganı çekip, ''Elimden zehir olsa da içeceğini bildiğim için, biraz rahatım.'' dediğinde gözlerim yerinden çıkmak üzereydi. Yemek yapmayı bilmiyorsa neden bu işe girişiyordu?

Deliydi, zırdeliydi hemde!

''Barkın lütfen bak zaten yorg- ya bıraksana beni be adam!'' 

Lafımı yutmamı ve sinirlenmemi sağlayan Barkın'ın beni kucağına almasıydı. Elinin teki belimde diğeri ise bacaklarımı kavrıyordu. Simasına odakladığımda ise odayı aydınlatan loş ışık saçlarını daha koyu gösteriyordu, dağınıklığıyla günün ne kadar yoğun geçtiğini anlatıyordu, bir hayli koyu olan gözleri iyice koyulaşmış, ışıktan dolayı göz bebekleri büyümüştü.

Beni dinlemeyip -her zamanki gibi- kapıya doğru yürümüş, tam kulpu açmak üzere belimdeki elini uzatacakken ince dudaklarını büzüp kapıya sırtını dönmüştü, dudaklarını dişleri arasına alıp ezmeye başlarken bir yandan da düşünceli sesler çıkarıyordu. 

Bir profesör nidasında, ''Saatin gecenin bir yarısı olduğunu düşünürsek, o da uyumuş olsa, işimiz maksimum on beş dakika sürse..'' diyerek düşüncelerini sesli hale dökmeyi başarmıştı lakin ben ne düşündüğünü hâlâ anlayamamıştım. 

''Kim uyumuş olsa?'' diye sorduğumda göz göze gelmiştik, kucağında bulunduğumu nihayet fark etmişti. Hayır yani, benim ayaklarımın bir işlevi olmasa da ellerim işlevini çok fevkalade yerine getirebiliyordu. Tekerlekli sandalyemi kullanamayacak vaziyette değildim. 

Kapıdan uzaklaşarak tekrar odanın ortasına doğru ilerlemişti, ki onunla beraber ben de yol kat etmiştim, ''Şu an içeri girse ecelim onun sayesinde olacak, muhtemelen öldüğüm için kendi hayatını da mahvedecek.'' dedi sitemkâr bir sesle.

Kimden bahsedip duruyordu bu?

''Tefeciye falan mı bulaştın sen?'' dediğimde dudaklarını büzdü. Hayır yani, Barkın'da tefeciye bulaşacak bir tip yoktu. Geliri yerinde gibiydi, gerçi stajyer olduğunu hesaba katarsak bu ihtimal imkansız değildi. Son günlerde gözünün altındaki halkalar ne kadar bitkin olduğunu gözler önüne seriyordu, hal böyleyken tefeciye bulaşma ihtimali de oldukça artıyordu fakat tefecinin bizim evde ne işi olurdu?

Eğilip beni tekerlekli sandalyemin mahoş oturağına bırakırken ayaklarımı da sandalyemin ayak kısımlarına yerleştirmeyi ihmal etmemişti.Geri doğrulmadan iyice oturur pozisyona gelerek bukleli saçlarımdan bir tutamını parmakları içine sararak, ''Tefeciye bulaşmadım ama daha büyük bir bela var başımda, tam bela da sayılmaz aslında. Böyle biraz çevik, kara kaşlı, kara gözlü, gözleri kızından başkasını görmeyen, uzun boylu bir adam. Adı lazım değil tabii, öğrenmemen senin için daha münasip.'' diye ekledi saçlarımla oynamayı sürdürürken. 

''Kim o?''

Önce arkasını dönüp kapıyı açık mı kapalı mı diye kontrol ettikten sonra kulağıma yaklaşıp fısıltıyla, ''Zat-ı şahane, yani baban.'' dedi. Söylediğine göre bunca tedirginliğinin sebebi babamdı. Babamla araları ilk başlarda iyi olsa da bir anda değişmişti babam, tabii bunda Barkın'ın bana olan duygularının da çok büyük bir payı vardı elbette. 

Saçımı parmakları arasından kurtarıp bileğimdeki tokayla düşük bir at kuyruğu yaptım. Ben bunu yaparken o da doğrulup yatağıma oturmuştu, gözleri halâ üzerimdeydi. Yanlış anlamasına mahal vermeyerek gülümsedim, ''Oda sıcak, bunaldım o yüzden.'' dediğimde o da beni onaylar biçimde kafasını sallamıştı. Ben de tekrar konuşmaya başladım.

UMUTSUZ VAKA  ღ uçmayı bilmeyen kelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin