25. Bölüm ║Kıskançlık

4.3K 807 629
                                    


Keyifli okumalar diliyorum. ^^

''Kazanmak kirli, kaybedelim, insan kalırız.''

••• 25. Bölüm ║Kıskançlık •••


Taksiden güç bela inip Barkın'la beraber ilerlemeye başlamıştık. Olduğumuz bölge biraz ıssızdı, çok şey yaşanılmış lakin zamanla terk edilmeye mahkum bir kasabayı anımsatmıştı. Nitekim öyleydi de.

Önümüzde iki yol ayrımı vardı. Tekerlekli sandalyemi itmeyi bırakıp tabelalara doğru yaklaştı. Soğuğun etkisiyle buğulanan gözlüğünü hırkasına silmişti. Gözlüğü burun kemerine yerleştirdikten sonra bakışları tabelalara dönmüştü. Gözleri orada biraz oyalandıktan sonra beni buldu.

''Sanırım daha uyanamadım, çiftliğin nerede olduğunu unutacak bir insan değildim ben.''

Her insan unuturdu, yaşanılan her şey unutulmaya mahkûmdu. Unutmak deyince düşünmeden edemedim. Barkın beni unutur muydu? Tanışalı çok kısa bir zaman olmuştu, hastalığımın verdiği vahimlikle de yıllar boyu onunla kalamayacaktım. Üç beş anımız vardı sadece, neye yetebilirdi? 

''Orada mısın?'' deyip ellerini yüzüme doğru salladı. Gözlerimi kırpıştırıp başımla onayladım, o da aynı şekilde başını onaylayıp arkama geçti. Sağdaki yola doğru ilerlediğimizde hatırlamış olduğunu anladım.

Biraz ilerledikten sonra yolun iki tarafı sararmış yaprakla doluydu, boyumun beş katı uzunluğunda ağaçlar karşılamıştı bizi. Sonbahar yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Çetin soğuğun yanında görsel bir şölen sunuyordu. Sandalyemde iyice geriye doğru yaslanarak anın tadını çıkarmadan edememiştim.

Barkın gülerek, ''İşiniz iş hanımefendi.'' demişti. Ellerimi iki yandan sarkıtarak gülümsedim. Göz göze geldikten yaklaşık iki saniye sonra hareket etmeyi durdurmuştu. Başımı iki yana salladım, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Konu Barkın ise her şeyin olasılığı fazlasıyla yüksekti.

Elleri cebine gidip telefonu buldu. Birkaç saniye oyalandıktan sonra telefonu bana doğru yaklaştırıp, ''Anı ölümsüzleştirmek lazım.'' deyip parlak olduğunu düşündüğü fikrine gülümsedi.

''Ölümsüz olan tek şey o.'' 

Anlık kasvetle söylediğim şeye kaşlarını çattı. Şu anki bakışı 'Belanı mı arıyorsun?' bakışına eşdeğerdi. Onu ilk kez böyle görmüştüm. İçimden bir ses hapı yuttuğumu açık açık belirtirken çaresizce dudağımı ısırdım.

Kafasındaki şapkayı çıkarıp kucağıma doğru fırlatırken, ''Bu kadar kolay mı senin için?'' diye bir soru yöneltti. Sakin olmaya çalıştığı belliydi, sesinin tonu başta yüksek gelse de sona doğru düşürmüştü. 

Hiçbir şey söylemeyeceğimi düşünmüş olacak ki, ''Belli ki senin için kolay. Peki ya ben? Benim için kolay mı sanıyorsun sen? Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak ne kadar zor biliyor musun sen? Günler geçmesin diye dua etmek nedir biliyor musun? Söyle? Neyi biliyorsun da bu kadar rahat konuşabiliyorsun Meva?'' diyerek sırtını dönerek yolda biraz yürüdü, on adım attıktan sonra sabit kalmıştı. 

Hiçbir şey düşünmedim. Söylediklerinde haklıydı, sindirmem bile mümkün olmamıştı o an. Sadece dönmesini bekledim. Ellerim sandalyemin tekerlerine dokunmak dahi istememişti. Yolun ortasında on adım ötemdeki Barkın'ın sırtını izliyordum.  Yaklaşık beş dakika sonra hiçbir şey söylemeden arkama geçti, tekerlekli sandalyeyi ilerletmeye başlamıştı, bu sessizlik günü mahvettiğimi yüzüme hakkaniyetiyle vurmuştu.

UMUTSUZ VAKA  ღ uçmayı bilmeyen kelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin