"Sanırım bir tane Amos & Andy shake alabilirim. Yanında da tatlı bir şeyler. Ne varsa."
"Rahşende Hanım hava soğuk. Başınızın ağrımayacağından emin misiniz? Hasta olma ihtimaliniz de var..."
"Üstünde krema olsun lütfen."
Hızla odadan dışarı çıkıp mutfağa yöneldim. Hastalanırsa ona bakacak yine bizdik ama ısrar etme gibi bir olanağım yoktu. Mutfağa girdiğimde Deniz'e yapması gerekenleri söyledim.
Zaman çabuk geçiyordu bu uçsuz bucaksız gibi görünen şatoda. Sanki duvarlar hayali bir engeldi ve bu evin sonu yoktu. Bugün üstümde farklı bir ağırlık vardı. Ellerimin ve ceplerimin dolu olması gerekiyordu. Az vaktimiz kalmasına rağmen Nora'nın da bir atılımda bulunmadığını biliyordum. Mutfakta alınacak bir şey yoktu. Afitap'a krom bıçak seti götürmemizin söz konusu olmadığının farkındaydık. En azından kendi bedensel bütünlüğümüz için.
Buradaki sayısız kapılardan pek azına girdiğimiz düşünüldüğünde en basit ve kolay yol Rahşende Hanımın odasıydı. Bütün ihtiyacı bile oradan karşılayabilirdik aslında.
Deniz Rahşende Hanımın istediklerini özenle pirinç tepsiye koydu ve benim olduğum tezgaha bıraktı usulca.
Bizimle konuşmuyordu. Bizimle konuşmak istemiyordu. Bizimle konuşamıyordu.
Krom bıçak seti en çok onun korkulu rüyası olmuştu.
Tepsiyi alıp odaya doğru yürümeye başladım. Çikolatalı milkshake ile doldurulmuş bardağın üstü kısmında krema bulunması işimi fazlasıyla kolaylaştırmış, yürürken veya merdiven basamaklarını tırmanırken herhangi bir kaza olmasını engellemişti.
Martin&Lewis ve Amos&Andy seçenekleri. Biri vanilyalı biri çikolatalı. İnsanların sadece bir içeceği adlandırırken bile ne kadar bölücü olabileceğinin kanıtı.
Bazen Rahşende Hanımın ses tonunda Afitap'ın kırıntılarına rastlıyordum. Her ne kadar Rahşende Hanım bize karşı hep nazik ve anlayışlı olsa da bazen bizden bir şey rica ederken sesindeki inceliğin yanı sıra ricasının altında bizim onun dileklerini gerçekleştirmekten başka bir şansımız olmadığına dair sinyaller veren bir tını seziyordum; ki bu tını Afitap'ta gizli değildi, bariz bir şekilde kendini belli ederdi.
Odaya girmeden önce tepsinin ağırlığını sağ elime vererek sol elimle kapıyı tıklattım. Kapı koluna yavaşça dirseğimi bastırırken Nora'nın neden kapıyı açmadığını merak etttim. Elimde tepsi olacağını bilmiyor muydu? Bütün kapı kolları eski tipte antikaydı. Bakımları düzenli olarak yapılsa da bazen açması zor ve sorunluydu oluyordu.
İçeri girdiğimde hafif bir kızgınlıkla Nora'yı aradı gözlerim. Rahşende Hanımın gözlerini birini arayacak varlıkta olup arayabilecek işleve sahip olmaması bazen Nora'yla aramızdaki iletişimi kolaylaştırıyordu, bu bir gerçekti.
Nora Rahşende Hanıma ayakkabısını giydiriyordu. En azından kapıyı açmamasının nedeni anlaşılabilirdi. Ben çıktığımdan beri içerideki müziğin sesinin bir hayli artmış olmasına şaşırmıştım. Rahşende Hanım ne türe dinlerse dinlesin belirli bir ses yüksekliğini tolere edebilirdi. Bunu bize birçok kez hatırlatmıştı.
Çok hafif bir latin müziği içeride yavaş yavaş salınıyordu. Rahşende Hanımın sadece gözleriyle olan engeli onu hareket etmesini en aza indirgeyecek kadar etkilemişti çünkü görüldüğü kadarıyla bir duyusunu kaybedip diğer duyularına ileri seviyede odaklanmaya karşı pek bir ilgisi veya niyeti yoktu. Öyle ki evin içinde bazen tekerli sandalye denilmenin kesinlikle bir hakaret sayılacağı tekerli ve gümüş eskitmeli varaklarla şekillendirilmiş küçük bir "tahtla" dolaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kopukluk
Tajemnica / Thriller"Bizim hayatımızda şikayet edebileceğimiz basit sorunlar, cüzdanımızda her renkten kağıt parçaları yoktu. Bizim cüzdanımız da yoktu." Sokakta can bulan, orada da can vereceklerini düşünen iki insan. Yaptıkları ve yapacakları için üzgün olduklarını ş...