Paralel Sığınak

980 99 53
                                    

Dümdüz yürü. Sağa dön. İlerle. Sola dön. Bir daha sağ. Yolu unutmamaya çalış. Etrafı incele. Her yer kapkaranlık olsa da; gör, fark et, hatırla.

Her seferinde yol değişirdi. Ama gittiğimiz yer değişmezdi. Nasıl olduğunu biz de bilmiyorduk. Her gittiğimizde bir dahaki sefer için Kaf bize yol tarifini verirdi.

Nereden geçersek geçelim sonunda Kaf'ın evi hep aynı olurdu. Sadece sokaklar değişkenlik gösterirdi.

Hızlı yürüyorduk. Koşmuyorduk ama adımlarımız geniş, iki ayağımız arasındaki mesafe fazlaydı. Sokaktaki insanların hiçbirine yanaşmıyorduk. Birini gördüğümüzde de başımızı eğiyorduk.

Bizi bulabilirlerdi.

Çıkmaz sokağa girdiğimizde nihayet durma zamanımız gelmişti. Nora'yla birbirimize baktık ve derin bir nefes aldık.

Bu yeri sürekli değişen ama geçişe asla izin vermeyen çıkmaz sokak her zaman boştu. Etrafta kimseyi göremezdiniz. Sadece sokağı çıkmaz yapan o terk edilmiş gibi görünen tuğlayla ve bilgelikle örülen bina vardı. Pencereler ve kapı güvenceye alınmıştı. Kapıya giden üç tane tahta basamağı atlattığımızda kapının kulbunu kavradı Nora.

Bir kere vurdu sadece. Kaf'ın hayatında tekrarlara yer yoktu.

Kapı açıldı. İçeri girdik. Kapı kapandı.

İçerideki karanlık her zamanki gibi hükmünü sürdürüyordu. Odalardaki cılız ışıklar arada savaş açacak gibi olsa da en sonunda aldıkları darbelerden sonra titremeye başlıyor, mağlup ediliyorlardı. Buranın karanlığı insana huzur veriyordu. Buradaki karanlığın ışıklar tarafından aydınlatılmasına gerek yoktu. İçinde barındırdığı bilgiler burayı soyut gerçeklikte gözünüzü kısmanıza neden olacak kadar aydınlatıyordu ne de olsa.

Burası bir çöplüktü. Bilgi çöplüğü. Çıplak elle dokunmaktan zevk aldığımız çöpler. Öğütücü bir insanın hepsini sindirmeye ömrünün yetmeyeceği fazlalıktaki çöpler.

Kapıdan içeri girdiğimizde karşılaştığımız, dışarıdaki tahta merdivenlerin devamı nitliğindeki basamakları tırmanmaya başladık. İlerlerken de basamaklarının kenarlarına konumlandırılmış karton kutularla basmamaya çalışıyorduk.

Yukarı çıktıkça, başta hafifçe alt katlarda salınan müzik yoğunluğunu hissettirmeye başlıyordu. Tahta basamakların gıcırtısı bittiğinde zeminin melodileri adımlarımıza eşlik etmeye başladı. O esnada da sol odadan tatlı bir telaşla kendini belli eden Kaf'ı görmüştük.

Merdivenlerin önündeki boş kısma çıktığında ropdöşambırının ipini bağlamaya çalışıyordu. Gözlükleri de uykunun onu sersemletmesi, bizim ziyaretimizin ise onu afallatmasıyla düz duruşunu yakalayamamıştı.

"Buraya sizden başka birinin gelmesini beklemeyeceğim gibi sizin bu saatte gelmenizi de beklemiyordum," dedi şakınlığının içine karıştırılmış bir mutlulukla.

Nora da ben de gülümseyerek, "Bugün hangi gününüzdesiniz?" diye sorduk.

Kaf düşünceli bir şekilde saate baktı ve "Doğrusu bugün bitmek üzere ama son zamanlarda hissiyatlarımda bazı süreklilikler oldu. Uzun zamandır değişmiyorlar. Fosilleşmiş hafızamın beni azizliğe uğratmasına rağmen şunu söyleyebilirim ki bir hayli zamandır kendimi Feramuş hissediyorum."

Hüzünle, biraz da utançla gülümsedik.

"Biz de uzun zamandır vakit denilen kısıtlılığı genişletemedik. Affınıza sığınıyoruz," dedi Nora.

Feramuş, "Buradaki bir şeye sığının da gerisi önemli değil naiflerim," dedi anlayışla.

Kaf'ın her yanına gittiğimizde bize altı isminden birini söylerdi. Biz de ona ziyaretimizi sonlandırana kadar öyle hitap ederdik.

KopuklukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin