Doğal Sıradanlık

419 19 11
                                    

Güneşin yakıcılığını hissediyor musun? En sevdiğin bikinini giymiş, güneşe kendini teslim etmişsin. Ara ara rüzgâr uğruyor yanına. Çevredeki ağaçların hışırtısı dalgaların kıyıya vururken çıkardığı huzurla birleşiyor, sıcaktan boncuk boncuk olan bedenin serinliyor.

Etrafta bizden başka kimse yok.

Aceleye gerek yok. Güneş günlük iznine ayrılana kadar buradayız.

Şemsiyenin altındaki masada duran içeceklerimizin içindeki buzlar sallanıyor. Bardağın ferahlaman için yanına gelirken hafifçe benimkine çarpıyor. İkisinin de dışı buğulanmış. Arada sular süzülüyor üstlerinden. Buzlar, eridikçe saydamlaşıyor.

Uzanmaktan uyuşan, güneşe maruz kalmaktan yanan bedenlerimizi dalgalar kıyıya vurduğu anda bırakıyoruz. Dalgaların geri çekilmesiyle biz de suya çekiliyoruz. Sıcağı benimsemiş cildimiz; suyla temas edince ürküyor, soğuk geliyor. Az önce güneşte kavrulan ve kumlara gömülen ayaklarımız ıslak kumları sevinçle kucaklıyor.

Su o kadar berrak ki ayağını attığında dağılan kumu görebiliyorsun. Dibi görünen bu suyun altındaki kumlar dalgaların etkisiyle şekillenmiş, dümdüz durmuyorlar.

Kıyıdan gittikçe uzaklaşırken sahilde yengecin küçük ayaklarıyla tıkır tıkır yürüdüğünü görüyoruz. Ondan bir hayli uzak olsak da yürürken çıkardığı sesi hayal edebiliriz. Zihnimiz o kadar açık ki sanki kilometrelerce ötedeki sesi bile duyabilir, renkleri sınırsız tonlarına ayırabilirmişiz gibi. Bütün vücudumuz suya girdiğinde soğuktan dolayı bir anlığına nefesimiz kesiliyor.

Kumların üstünden gitmek için daldığımızda burnumuzdan çıkan baloncuklar yüzeye ulaşıyor, arkamızdan küçük izler bırakıyor. Güneş yılmadan ışınlarını üzerimize yönlendiriyor. Sonra sırtüstü uzanıyoruz. Kollarımızı iki yana açmışız ve teslim oluyoruz. Akışına bırakılıyor her şey. Su bizi istediği tarafa sürüklüyor.

Gözümüzü kapattığımızda renkli nesneler dans ediyor. Kısa süreliğine yolu düştüğünde uğrayan bulutlar güneşi meşgul ediyor, önüne geçiyor ve gökkuşağı renkli şekiller dans etmeyi bırakıyor. Kendimizi bıraktığımız su bizi geldiğimiz yere teslim etme görevini üstlenmiş gibi kıyıya doğru itiyor. Dalgalar o kadar sakin ve küçük ki arada şiddetini arttıran rüzgârı bile umursamak istemiyor, aynı dinginlikte kıyıda belli ediyor kendini.

Sudan çıktığımızda bu sefer de kara soğuk geliyor bize. Üstümüzdeki su tanecikleri bizden bir an önce kurtulmak istermişçesine gelen rüzgârın fön gibi kurutmasına izin veriyor kendilerini. Arkadan hafif bir Latin müziği duyuluyor. Şezlonglarımızın arkasında küçük bir bar var bize özel. Susuz veya gıdasız kalmamızı engelliyor, kendimizi gönlümüzce şımartmamızı sağlıyor. Üstünde karışık peynir topları olan kanepelerden hızlıca ağzımıza atıp ayağa kalkıyoruz.

Müziğe sözlerle eşlik etmek yerine dansımızla katılıyoruz. Ritimle uyumlu bulduğumuz adımlarla istediğimiz gibi hareket ediyoruz. Kumları savurarak dönüyor, el ele tutuşup kendimizce salsa yapıyoruz.

Doruk, kolundaki havluyla yanımıza gelip biten içeceklerimizi tazeliyor. Afitap ise hazırladığı küçük atıştırmalıkları masaya bıraktıktan sonra üstündeki önlüğüne ellerini siliyor.

Biz de onları umursamadan dans etmeye devam ediyoruz. Onlar gelip geçiyor, biz devam ediyoruz. Güneş kaybolduktan sonra Doruk'a arabayı hazır etmesini, akşama doğru şehre inmek istediğimizi söylememiz lazım. Her ne kadar günlerimizi sakin geçirmekten keyif alsak da arada bir ufak hareketlilikler iyi geliyor.

KopuklukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin