GECE

593 62 4
                                    


Ah bu yalnızlık, göğsündeki atan kalbin başka bir versiyonu ve hiçbir yere sığmayan o kaos. 

Nil tam gözlerimin içine baktı ve "Ben seni sevmiyorum Yaman" dedi derin bir nefes aldıktan sonra da "senin düşündüğün gibi sevmiyorum yani..." diyerek toparladı. 

Beynimden vurulup sonra da seksen sekiz katlı bir binanın en tepesinden Nil'in tekmesiyle aşağıya uçmuştum. Aramızda bir şeyler var sanmıştım ve çok fena yanılmıştım. 

Şimdi ne diyebilirdim ki? 

Ayağı kalkıp "Özür dilerim o zaman Nil yanlış anlamışım" dedim ve hızla odadan çıktım. 

Şimdi yapılacak tek şey evden çıkıp sokakları aşındırmaktı. Bir de unutmadan sigara...




*



İnce ince yağan kar ara sıra ensemden içeri girmeyi başarıyordu. Etkilenmeyi ne çok isterdim şimdi! Kendimi soğuk bir suya atmayı, donmayı hatta hasta olmayı isterdim. Ellerimi yakmayı, yere düşmeyi, sarhoş olup bilincimi kaybetmeyi. Ama bir şey olmuyordu ve en acısı da buydu. Hiç bir şey olmuyordu! Düşüncelerin keskin yerleri aklıma batıyordu. Kalbim paramparçaydı ama hala atıyordu. Nil'e açılmakta erken davranmıştım. Neden böyle olmuştu. Onu nasıl kendimle denk görmüştüm... 

Yürüdüğüm sokaklar, bilmediğim mekanlar ve ayakkabımın içine dolan kar suyu sonunda beni evime getirdi. Merdivenleri hızla çıkıp içeriye girdim. Nurgül annem televizyon karşısında mandalina yiyordu. 

"Hoşgeldin oğlum..." derken sözünü yarıda kestim ve doğruca başımı dizlerine koydum.

"Yaman, anneciğim iyi misin?"

Değildim, hayır hiç değildim.

"Sadece yaprak döküyorum galiba" diyebildim.



*



Telefonun ısrarlı sesiyle uyandım. Arayan Meriç'ti. Uykulu bir şekilde yanıtladığımda karşıdan gelen ses nefes nefeseydi, Meriç "Yaman neredesin sen? Çabuk bize gel! Nil seninle mi?" dedi. 

Yataktan ayağı fırladım ama hala kendimde değildim tam odamdan dışarı çıkarken omzumu kapıya çarptım. 

"Meriç ne oldu?" diye sorarken ayakkabılarımı giymeye başlamıştım bile. Meriç telaşla "Evin her yeri dağılmış. Taş taş üstende kalmamış. Birce sinir krizi geçirdi. Sizi evde bulamayınca ne yapacağımızı şaşırdık. Nil iyi mi? Sen iyi misin?" dedi. "İyiyim ben merak etmeyin, kendinize dikkat edin" dedikten sonra telefonu yüzüne kapatmak zorunda kaldım, bu işte bir terslik vardı. 

Nurgül annem sabahlığını sırtına geçirip salonun ışıklarını açtı. Oda korkmuştu etrafı yıkarak montumu aramaya başladığımı görünce "Oğlum ne oluyor?" diyebildi. Bir durup nefes aldım ve "Sen yat bir şey yok anneciğim Meriçlerin evine hırsız girmiş, oraya gideceğim" dedim ve apar topar evden çıktım. Babamdan kalan eski pikaba atlayıp arabayı doğruca Meriçlerin evine sürdüm. Yolu yarılamıştım ki telefonuma gelen kısa mesajla irkildim. Arabayı sağa çekip mesajı okudum. Bilinmeyen bir numaradan gelmişti ve bir adresle birlikte şöyle yazıyordu:

-Bakalım ne kadar hızlısın? Boğulmak mı yoksa gömülmek mi? 

Bu kesinlikle Koza grubunun işi olmalıydı. En kötüsü de gideceğim adreste karşılaşacağım manzaraydı. Belki de Nil onların elindeydi. Belki de Nil zor durumdaydı şimdi. Arabayı sınırlarından da çok zorlayıp hiç bilmediğim yollardan geçtim. Nil' bırakmıştım ve o şimdi yanımda yoktu. En kötüsü de bizim yerimizi biliyorlardı hem de her zaman. Çünkü ben ne zaman evden çıktım başımıza bu olaylar geldi. Salaktım! Nil beni sevmiyor olabilirdi ama ne olursa olsun onu bırakmamalıydım...

Girdiğim ormanlık alan adresin yerini gösteriyordu ama buraya araba girmiyordu. Telefonumu elime alıp arabadan çıktım ve koşarak bir ize rastlamak için etrafta gezinmeye başladım. Karanlık orman beni yutuyor gibiydi. Burada in cin top oynuyordu resmen. Meriç'ten ara sıra mesaj geliyordu, ısrarla Nil'i soruyordu. Bütün eşyalarının hala evde olduğunu ve her yerin dağılmış olduğundan bahsediyordu. Tahminlerimde yanılmamıştım. Nil kesinlikle kaçırılmıştı! Meriç'i susturmak adına Nil'in yanımda olduğunu söyledim ve gecenin karanlığında hızla yürümeye devam ettim.

Sis ortalığı sarmıştı ve baykuş sesleri ölüm habercileri gibi dikiliyordu çamların üzerinde. Ortalıkta hiçbir işaret, iz, ev ya da herhangi bir şey yani hiçbir şey yoktu. Arayıp durmaktan kafayı yiyecektim artık. Kurt sürüleri ulurken etrafta yalnızlığın en dibinde, kör karanlıkta kalmıştım.

Dizlerimin üzerine çöktüm en sonunda. 

Kazandım zannederken kaybetmiştim.

Belki de Nil'e geç kalmıştım. 



*



"Hey sen, yoksa vazgeçtin mi?"

Yavaşça arkamı döndüğümde daha önce görmediğim bir adamla karşılaştım. Siyahlar içindeki adamın yüzünde de palyaço maskesi vardı ve ters bir hareketimde bildiklerini söylemeyi reddedebilirdi. 

"Nil nerede?" diye sakince sordum. 

Adam cebinden bir anahtar çıkarıp kucağıma fırlattı ve "Aslı Demir'in selamı var" dedikten sonra kahkahalar atarak yanımdan ayrıldı. Anahtarın üzerinde hiçbir şey yazmıyordu. Önce adamı takip etmem gerektiğini düşündüm ama sonradan vazgeçip tam ters istikamete koşmaya başladım. Ormanın sonuna yaklaşırken ışıkları yanan bir dağ evi gördüm. 

Artık kendimi kaybetmiştim çalıların kollarımı çizmesine aldırmadan eve koştum. Verandaya ulaştığımda nefes nefeseydim. Benim gücümü bile sömürmüşlerdi.  Camlarda kalın perdeler vardı, içerisi gözükmüyordu ama tuhaf bir müzik sesi geliyordu. Kapıyı yumrukladım önce, cevap gelmeyince de anahtarı deliğe sokup kapıyı açtım. 

Ev sarı lambalarla ışıklandırılmıştı. Salonda kimse yoktu ve eşyalar çok pahalı gözüküyordu. Nil, diyerek seslendim yine cevap alamadım. Merdivenlerden yukarı çıkıp tüm odaları dolaştım. Yatak odası olduğunu tahmin ettiği odada eski bir radyo vardı ve müzik son ses açılmıştı, cızırtılı bir şekilde buradan geliyordu. Sinirle radyoyu elime alıp yere attım. Tahammülümü zorluyorlardı. 

Odadan çıkarken komodinin üzerinde duran bir fotoğraf dikkatimi çekti. Fotoğrafta Aslı ve Kudret Demir çiftinin gençliklerinde bu evin bahçesinde sarılmış olduklarını ve yanlarında da küçük bir kızın durduğunu gördüm. Çerçeveyi kırıp fotoğrafı cebime koydum. 

Bakmadığım son yer arka bahçe kalmıştı. 

Merdivenlerden hızla inip evin arkasına açılan kapıdan dışarı çıktım. 

Hiçbir şey gözükmüyordu, tekrar eve girip bahçenin ışıklarını yaktığımda ise kanım dondu. 

Bir kürek ve toprak yığını...

Bir mezar...

Nil'in mezarı...

Nil'i toprakta boğmuşlardı...


Kendi mezarlarını kazdıklarından habersiz canımın parçasını orada bırakmışlardı...

Karanlıktan Sonra (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin