Gözlerimi bambaşka bir sabaha açtım. Sanki yaşamak her günden biraz daha fazla, nefes almak daha tatlı, güneş daha parlaktı. Yatakta tek başıma çıplak yatıyordum. Nil etrafta gözükmüyordu yavaşça doğrulup bütün geceyi düşündüm. Nasıl da yenilmiştim ona. Nasıl da beyaz teninde kendimi kaybetmiştim. Kokusunu şimdiden özlemeye başlamıştım bile. Tenim hala onun için kavruluyordu. Bir çok kadın geçmişti hayatımdan ama Nil... O bana varlığıyla karanlığımda bir ışık yakmıştı. İyi ki de koşup yakalamıştım o ışığı...
Ayağı kalkıp üzerimi giyindim. Nil ve Neriman annemi tanıştırmanın vakti gelmişti. Bankada biriktirdiğim paralarımla da acilen bir ev almalıydım. Kimsenin bilmediği ve sadece iki anahtarı olan bir ev.
Yatağı düzeltirken sabaha karşı birbirimize karıştığımız o an geldi aklıma. Kulağıma ismimi fısıldaması çok hoşuma gitmişti.
Kaldığımız misafir odasının kapısı açıldı. İçeriye Nil girdi. Onu görünce tamamlanmış gibi hissediyordum, gülümsedim fakat karşılığını alamadım. Nil üzerine dar bir kot pantolon ve beyaz bir kazak giymişti, karşımda öylece dikiliyordu. Ellerini arkasında gizlemişti ve sonunda neden böyle soğuk davrandığını anladım. Çünkü arka cebinden çıkardığı fotoğrafı yüzüme yaklaştırıp bir adım attı, "Bu ne Yaman?" diye çıkıştı.
Dağ evinden çaldığım ve kaybettiğimi sandığım fotoğraf karşımda duruyordu şimdi. Anlaşılan Nil erken uyanıp fotoğrafı bulmuştu. Nasıl bir cevap vereceğimi kestiremedim. Nil tekrar bir adım daha attı ve "Bunu nereden aldın!?" diye sesini yükseltti.
Kısık bir sesle "Dağ evinden" diyebildim.
Nil'in göz bebeklerinde büyüyen ateş benden kopma noktasına geldiğini hissettiriyordu. Fotoğrafı yüzüme atıp "Burada dikilen, dişleri yeni dökülmüş beş yaşındaki kız var ya işte o benim. Yanımda duran da babam. Peki o kadın kim Yaman? Benim karanlığa gömülü çocukluğuma dair tek kanıt neden o dağ evinde?" diye sordu.
İşte şimdi verecek cevabım kalmamıştı.
Nil gözleri dolmuş bir şekilde yatağa oturdu. Güzel yüzünü avuçlarıyla gizledi. Tekrar bana baktığında yüzü kızarmıştı kendisini sıkmaktan. Boynunda gerilen ve büyüyen damarları görebiliyordum.
"Bu fotoğrafı neden buraya getirdin? Yoksa sen benim ailemi tanıyor musun?" diye sordu.
Bu soruyu dün akşam sorsa çok basit bir şekilde işin içinden sıyrılabilirdim ama sabaha kadar birçok şey değişmişti hayatımızda. Nil'in yanına oturup "Sakin ol lütfen her şeyi anlatacağım" dedim. Evet anlatacaktım ama sonuçları beni memnun etmeyecekti anlaşılan...
"Dün sen uyurken ben Koza şirketlerinin sahipleriyle görüşmeye gittim. Onlar benden kanımı istiyorlar çünkü inandıkları saçma sapan bir sürü şey var. Her neyse seni toprağa gömen ve ölüme terk edenler onlardı, bunun hesabını sormalıydım..." konuşmama izin vermeden sözümü kesti birden eliyle...
"Onlar onlar diye bahsettiğin insanlar kim Yaman? Ayrıca sen gecenin bir yarısı nasıl görüşmeye gidersin, bu nasıl bir görüşme, hem de tek başına!" dedi.
Şimdi olayın en zor kısmına gelmiştik. Nil'in gözlerine bakmadan her şeyi anlatmaya başladım. Hem de en başından...
"Seni toprağın altında dudakların mosmor görünce öldün sandım Nil. Ve ben bu duyguyu defalarca yaşamaktan sıkıldım. Aslı ve Kudret Demir çiftinin evine gittim. Bütün güvenlik önlemlerini yok ettikten sonra yatak odalarına girmeyi başardım. Sana yaptıkları bu adiliğin hesabını soracaktım ama hiç beklemediğim bir şey öğrendim. Yemin ederim o fotoğraftaki küçük kızın sen olduğunu bilmiyordum" dedim.
Nil'in kafası iyice karışmıştı.
"Fotoğrafla düşmanlarının ne ilgisi var?" diye masumca sordu.
Ellerimi ovuşturup derin bir nefes aldıktan sonra "Kudret Demir senin baban, Aslı Demir de senin annenmiş" dedikten sonra ekledim "Onların bana yalan söyleme gibi bir lüksleri olamaz Nil ben de çok şaşırdım ama bu böyleymiş"
Nil korkunç bir ifadeyle ayağı kalktı ve elini hızla inip kalkan göğsüne bastırdı. Sesi titriyordu, bense yerin dibine girmek istiyordum.
"Bu mümkün değil!" diye bağırdı "Annem yaşıyor muymuş?" diye sordu. Aklı tamamen bulanıklaşmıştı. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu ve haklıydı da. "Beni neden bırakmış?" diye tekrarlıyordu kendi kendine ona bütün kötü anılarını hatırlatmıştım. Kendimden nefret ettim, Nil karşımda çaresiz haykırdıkça.
"Babamın ismini bile hatırlamıyorum ne kadar vasat haldeyim, bu imkansız, bu olamaz!" diye ağlamaya başladı. Dizlerinin üstüne çöküp haykırarak ağladı. Sonra birden durup yüzündeki yaşları sildi ve kızaran gözlerini keskin bir nişancı gibi bana dikti "Sen ailemin varlığını öğrendikten sonra bana hiçbir şey söylemedin sonra gelip benimle seviştin, öyle mi?" dedi.
Odada buz kesen bedenim sanki etlerimi sıkıyor, sanki üzerime kaynar sular dökülüyor gibiydi. Gerçekten ben ne yapmıştım? Afallayarak ayağı kalktım.
"Üzerimde çok büyük bir baskı vardı Nil ve seni seviyorum biliyorsun" dedim.
Nil ayağı kalkıp yanıma geldi ve suratıma sert bir tokat attı.
"Beni ne kadar sevdiğin ortada" dedikten sonra bavulun içinden bir ceket seçip hızla odadan dışarı çıktı. İşte onu kaybetmeyi, işte hayatımda iyi giden tek güzel şeyi nasıl mahvettiğimi böylece görmüş olmuştum.
Arkasından koşup kolunu tuttum ve "Özür dilerim Nil, lütfen beni bırakma. Bu işin üstesinden beraber gelebiliriz, o insanlar sana aile olamazlar, senin ailen benim" dedim.
Nil kolunu ellerimin arasından hızla çekip kurtuldu "Sakın benimle bir daha iletişime geçmeye çalışma. Düşmanların benim ailem olduğuna göre artık bende senin düşmanınım Yaman!" dedi ve kapıyı gürültüyle kapatıp evden çıktı...
Kalbi avuçlarımdan yere düşüp bin parçaya ayrıldı.
Karanlığımın kapıları ardına kadar açıldı.
Işığım söndü.
Bitti.
Bitti mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktan Sonra (TAMAMLANDI)
Teen FictionKatledilen Ekin ve Can'ın biricik oğlu Yaman. Kendini bildi bileli yalnız. Ağzında hep bir acı tat. Aklında intikam alevleri. Henüz gücünün farkında değil. Hala kalbi buzdan...