Aklımda uçuşan yansımalar, kalbime düşen gölgeler ve aşina olmadığım ayak sesleri. Daha önce koklamadığım ve sevmediğim kükürt kokusu var etrafta. Mırıltılar daha da keskinleşmeye başlıyor. Ara sıra sarsılıyorum etrafa.
Ellerimde plastik kelepçeler olduğunu hissediyorum. Arabadayım. Hayır. Arabadayız. Yanımda tanıdık bir koku var. Ama bu imkansız! Hediye Paketi de mi yanımda? Onun kokusunu yazmıştım zihnime ve kolay kolay unutulacak bir şey değildi. Evet mutlaka o da yanımda. Peki bu nasıl oldu?
En son mezarlıktan ayrılmıştık. Farklı yönlere ve bambaşka çıkış kapılarına. Demek ki Nil de gelmişti arkamdan. Ama başıma çuval geçiren adamlar çok tehlikeli gözüküyordu. Neden benim yanımdaydı şu an bunu yakında öğreneceğim. Önce elimdeki kelepçeden kurtulmam gerekiyor. Sonra çuvalı hallederiz.
Annem sayesinde doğuştan güçlü biri olduğum için kelepçeleri çıkarmakta zorlanmadım. Ses çıkarmamaya çalışarak kelepçelerin plastiğini koparmayı başardım ve anında başımdaki çuvalı bir kenara atıp etrafa bakmaya başladım. Lüks bir kamyonetin en arkasındaki kapalı kısımdaydık. Kamyonun bizim tarafımızdaki bölümünde ufak ve tellerle çevrili bir pencere vardı. Yavaşça başımı kaldırıp pencereden baktım. Arabayı süren adamla birlikte içeride tam altı kişi vardı. Ve tabi bir de benim karşımda duran Nil. Onu giydiği erkek ayakkabılarından tanımıştım. Hareket etmediğine göre hala baygındı çünkü benliğime kazınan nabzını tüm kalbimde yavaş yavaş attığını hissediyordum.
Adamların yüzü gözükmüyordu. Put gibi öylece önlerine bakıyorlardı. Bizi kaçırmalarının bir sebebi olmalıydı. Hemen ayağımdaki ipi çözüp Nil'e yöneldim. Başındaki çuvalı çıkarıp hava almasına yardım ettim. Bilekleri morarmıştı kelepçeyi çok sıktıkları için ve bunun hesabını kötü ödeyeceklerdi. Ayağındaki ipleri çözüp en son da kelepçesini sert bir hareketle ikiye ayırdım. Hala baygındı ve bu benim işime yarıyordu. Gürültü yapmamaya dikkat ederek kamyonun kapısını açmaya çalıştım. O sırada arabanın ani freniyle kendimi kasada yuvarlanırken buldum. Sırt kaslarım adamların olduğu bölüme çarpmıştı ve yüksek bir gürültü koptu geldi. Pencereden ne olduğuna bakan adamlar benim çoktan Nil'i çözdüğümü ve kaçmaya hazırlandığımı fark ettiler.
Sürücü arabayı sağa çekip adamlarını üzerime yolladı. Kamyonetin kapısı açılır açılmaz adamların üzerine atladım. Benim için kolay lokma olsalar da adamların enerjisi tükenmiyor gibiydi. Bir tanesini yere serdikten sonra bir diğeri üzerime çullanıyordu. Tam onu hallettim derken hepsi birden saldırıyordu. Sabırla tek tek yumruklarımı konuşturdum. Etraf sisliydi. Dövdüğüm adamların maskelerini elimle tutup çıkarıyordum. Hiç biri tanıdık değildi. Nihayet kaçmaya çalışan sürücüyü de yere serdikten sonra kamyonun arkasında baygın yatan Nil'i omzuma atıp dışarı çıktım. Adamların bazıları kan içinde inliyorlardı. Nil omzumdayken hemen oradan kaçmaya karar verdim. Tam kamyonetten uzaklaşacaktım ki arabanın önündeki bir etiket dikkatimi çekti.
"KOZA ŞİRKETLER GRUBU"
İşte bu hiç iyi olmamıştı...
*
Omzumda küçük bir hediye paketi ve ruhumda esen intikam rüzgarlarıyla irkildim. Koza adı tanıdık gelmişti çünkü bu şirketin sahipleri Aslı ve Kudret Demir çiftiydi. Bu insanlar öyle kötü işler yapıyordu ki nasıl bu kadar tepelere çıktıkları anlaşılıyordu. Belli ki su uyumuştu ama düşmanlarım beni unutmamıştı. Acilen bana nereden ulaştıklarını bulmalıydım. Savaş başlamıştı ve sirenin sesini ilk ben duydum...
Ağırlıyla kuş gibi olan Nil hala baygındı ve yerinden memnun bir şekilde uyumaya devam etti. Omzumda incecik dal gibi bir kız taşıdığımdan, görenlerin dikkatini çekmemek için kuytu yolları tercih edip doğruca apartmanımıza ulaştım. Nurgül annem çoktan uyuduğu için sinsi bir kedi gibi odama süzüldüm. Nil'i nazikçe yatağımın üzerine bırakıp üzerime eşofmanımı geçirdim.
Saat üçü vururken laptopumu kucağıma alıp Koza Şirketler Grubunu araştırmaya koyuldum. Şirket tek bir iş kolunda çalışmıyordu. Kozmetik, gıda, stil, televizyon ve hatta gayrimenkulde bile faaliyet gösteriyorlardı. Bu insanların beni bulması kolay olmuştur, diye düşündüm. Elleri kolları her yere ulaşıyordu nitekim.
Nil yatakta ayaklarını kendine çekip yorgana sıkıca sarıldı. Sanki yüz yıldır uyumamış da ilk defa uykuya dalmış gibi bir ifade vardı beyaz solgun yüzünde. Hep böyle gülümseyerek mi uyurdu yoksa hayatında hiç düzgün bir yatağı olmamış mıydı? Nil ile ilgi kafamda binlerce soru olsa da şu an onunla ilgilenemezdim.
Koza Şirketinin internet sayfasına girdim. Karşıma siyam ikizleri gibi Aslı Demir ve Kudret Demir'in büyük boy fotoğrafları çıktı. Yüzlerindeki sahte gülümseme onlara fazla gelmişti. Samimiyetsizlikleri omuzlarından akıyordu. Sitede yaptıkları iyiliklerden övgü dolu sözlerle bahsediyorlardı ama bilmedikleri bir şey vardı. Ben onların aslında ne ile meşgul olduklarını biliyordum. Görüntülerinin aksine bir sır gibi sakladıkları çok başka yüzleri vardı. Hem de bu yüzler sayesinde para kırıyorlardı.
Omuzlarımın gerginliğinden olacak ki koltuktan kalkıp Nil'in yanına oturdum ve sırtımı da yatak başlığıma yasladım. Düzenli nefes alışları odada duyduğum tek sesti. Kulağım öyle aşina oldu ki şaşırmıştım bu duruma. Yıllardır yalnız biri için bir nefeslik yer batabilirdi hayatıma ama şu an bende ay ışığında çalınan melodileri anımsatıyordu. Garipti ama güzeldi. Tıpkı hediye paketi gibi...
İnternette gezinmeye devam ederken gözüme bir etkinlik takıldı. Haftaya cuma açılacak olan Koza giyim mağazasının tanıtımına insanlar davet ediliyordu. Fakat sıradan insanlar elbette değil. Zaten Koza şirketi sıradan insanları yalnızca ihtiyaçları olduğu zaman kullanırlardı fakat bu davete hep üst kademeden modacılar ve ünlü eleştirmenler katılacaktı. Mağazanın adresini hemen aklıma yazıp yapılan yorumları okumaya devam ettim. Yatakta biraz daha rahattım şimdi Nil arkasını dönmüştü ve bana da çok yer vardı. Yatar pozisyona geçmeme az kalmıştı. Anlayamadığım bir şekilde göz kapaklarıma uyku çöreklendi ve ilk defa kendiliğimden uyumayı başardım. Yanımda yabancı bir kadın ve burnumda amber kokusu ile birlikte...
*
Kulaklarıma dolup taşan bir nabız, korku salgısı ve amber kokusu. Ama gözlerimi açmıyorum. Her şeyi fazladan hissettiğim gibi kokulara da fazla düşkünüm. Kokladığım hiçbir şeyi unutmam. Annemin yasemin kokusunu süt kokan göğsünde uyurken kaydetmişim aklıma. Hala ne zaman annemi düşünsem kokuyu hissederim.
İşte Nil'in kokusu da amber kokusu...
Bu kokunun yapılması çok ilginç. İlk okuduğumda şaşırmıştım ama sonradan alıştım. Amber çok bilindik bir koku olsa da nasıl elde edildiği hakkında fikri olan az kişi vardır. Okyanuslarda yaşayan ve cinsi bilindik olmayan bir balinanın kusmuğundan elde edilir. Bu kusmuk denizin üzerinde toplanır, dalgalar onu kıyıya vurur ve buralarda güneşle temas ederek rengi kahverengi olur. Ardından toplanıp işlemlerden geçirildikten sonra da amber kokusu ortaya çıkar.
Nil'in kokusu amberi yastığımda duyumsuyorum...
Gözlerimi hafifçe açtığımda kapının yanında elinde bir bıçakla meraklı gözlerini bana diken Nil'i görüp gülümsüyorum.
"Merhaba hediye paketi. Evime hoş geldin"
Bir adet bölüm sizlerle :") Arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktan Sonra (TAMAMLANDI)
Fiksi RemajaKatledilen Ekin ve Can'ın biricik oğlu Yaman. Kendini bildi bileli yalnız. Ağzında hep bir acı tat. Aklında intikam alevleri. Henüz gücünün farkında değil. Hala kalbi buzdan...