MARK TUAN
mok santeria'dan ayrıldıktan sonra şehre yakın terk edilmiş yıkık dökük boş bir binayı gizliliğini koruyarak mekanı sadece vampirlerin rahat edebileceği hale getirmişti. vampirler arabalarını şehrin başka bir noktasına park edip yürümek zorundaydılar. eğer terk edilmiş binanın sokağına arabaları park ederlerse, bizim gibi düşmanı olan varlıklar için bu büyük bir tehlike demekti. mark,motorunu iki sokak öteye bir evin önüne park etti.hızlı adımlarla karanlık sokakları geçti.kafasını kaldırıp binaya baktı buraya ikinci gelişiydi. mok eski bir dostuydu. onu yıllar sonra tekrar görmek eski acı günleri hatırlatsada yinede sevinmişti.adımlarını binanın arka tarafına çevirdi.dar çıkmaz sokağa girince ağır demir kapının girişinde dikilen iri yarı takım elbiseli Adamla göz göze gelmemeye çalıştı soğuk umursamaz görüntüsüyle ben vampirim diyordu. adımlarını hızlandırdı.Demir kapıyı sonuna kadar açan Adamın yanından ilerleyerek içeri girdi. tek floresanlı koridor yeterince aydınlanmıyordu.mark ilerleyip yolun sonundaki asansöre girdi. kafesli kapılar kapanınca metrelerce aşadaki Bodruma inmeye başladı.Bodrum kata indikçe yüksek sesli müzik çığlıklarla karışıp kulağına doluyordu. asansör sarsılarak durdu ve başka bir iri yarı siyah takımlı bir Adam çıkması için kapıyı açtı. büyük salon tıklım tıklım doluydu. tam tahmin ettiği gibiydi büyü altına aldıkları insanlardan besleniyordular. ağır kan kokusu yüzünü buruşturmasına sebeb oldu. buraya gelmeden hemen önce ormanda beslenmesi iyi olmuştu. dişlerini sıkarak pistteki dans eden yarı çıplak kadınların ve kendinden geçmiş erkekleri itekleyerek kalabalıktan kendine yol açtı. bara ilerledi boş bar taburesine yerleşti. barmene iyice yaklaştı kulağına eğilip buzlu viski istedi.barmen İçkisini hazırlarken bardağı buzla doldurdu.bardağı mark tuanın önüne tezgahtan kaydırdı. bir dikişte içti sonra barmene eğilerek;
"mok nerde?"diye sordu.barmen eliyle asma katı işaret etti.hareket edip yukarı çıkacakken gözleri loş ortamda hızla dolandı.tehlikenin tam ortasındaydı hissedebiliyordu. bu sefer her zamankinden daha farklıydı. karanlığın içine çekiliyordu. barın yan tarafındaki locada oturan bir grup vampir 16,17 yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir kızı ortalarına almışlar bir oyuncak gibi birbirlerinin kucağına itiyordular.büyüyle etki altına almadıkları açıkça belli oluyordu. zavallı kız korkudan yüzü bembeyaz olmuş titriyordu. Adam,"korkma canını yakmayacağım."dedi. boynuna yaklaştırdığı sivri dişleriyle şah damarını ısırdı. kızın attığı korku dolu çığlıkla daha fazla yerinde duramadı mark. uzun sivri dişlerini kırmızıya dönüşen gözleri ile hırlayarak elindeki bardağı bar tezgahının üstüne sertçe bıraktı. koşmaya başladığında hızından dolayı neredeyse görünmüyordu. kızı kucakladığı gibi güvende olması için onu barın arka kısmına götürdü. yere bıraktı saçlarını okşayıp,"burda kal!"dedi,"ve ne olursa olsun burdan çıkma." kız ürkek bir şekilde başını salladı.
en az on kişiydiler ve çaylak olmadıkları kesindi. mark şansına küfretti. keşke Jackson'ı yanıma alsaydım diye düşündü. üzerine doğru yürüyen vampir elinden oyuncağı alınmış gibi huysuzca söyleniyordu.
"piç kurusu beni yemeğimden ettin!"dedi.
mark adamı hızla yakalayıp boynunu tuttu duvara yasladı. yüzüne doğru;
"sen bana ne dedin?bir daha söylemek istermisin?"
hırlıyan vampir,"o benimdi!"dedi.
"artık senin değil!"
tuttuğu boynu kırdı.yere boş bir çuval gibi yığıldı. sonra boynundaki garip dövmeyi gördü. Kaş'larını çattı. bu dövmeyi yıllar önce bir kez daha choon'nun öldüğü gece gelen vampirlerdede görmüştü.dalgınlığından yararlanan biri öne çıkıp hırlıyarak suratına güçlü bir yumruk attı. yumruğun etkisiyle başı yana düştü. O kadar hızlı olmuştu ki dudağına yerleşen alaylı tebessüm geldiği gibi yok oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLOOD AND LOVE
VampirePanikle girdiği korku girdapında savrulan genç bir kız... Hayalleri olmayan bir insan ne kadar yaşayabilir? Üstelik tek başına iken. SANTERİA'da herkes sıradan,calista farklı idi. Yaşadığı dünya onun için akıl almaz olaylarla dolu,her uyandığı yeni...