Medya: Sung Si Kyung- Someday somewhere
Ben olmayı beklemediğim bir yerde bulunmamın verdiği şaşkınlıkla etrafa şaşkın bakışlar atıp dururken Yoongi çıktığımız merdivenlerin hemen ilerisindeki paspasın altından yerini çok iyi bildiği anahtarı alıp kapıya yöneldi,yolculuğumuz boyunca uyumuştu ve şimdi de uykusunu bölmemek için kasıtlı olarak ağır hareket ediyordu.Uyuşuk oluşunu bile sevmeye başladığımı hissettiğimde kendi kendime gülümsedim.
Kapıyı açıp girdikten sonra içerden bana yarı kapalı gözleriyle baktığında onu mıncırıp bütün o ben havalı bir erkeğim tavırlarını yerle bir etmek istedim,uyku mahmuru Min Yoongi akıl almaz bir şekilde tatlı ve çekiciydi.
"Gelmiyorsan kapatıyorum-"
Gireceğimi bildiği halde yüzüme doğru kapattığı kapıyı elimle durdurup gözlerimi bayarak içeri girdim.Huysuzlukları hoşuma gitse de bunu ona belli edip daha da şımartmaya niyetim yoktu.
"Çocuklarla yurtta kaldığınızı sanıyordum,ev dediğinde böyle bir yeri * bakışlarımı hızlıca bu terk edilmiş gibi duran iyi döşenmiş çatı katında gezdirdim* kast ettiğini düşünmemiştim."
Ben yokmuşum gibi ilerleyip tek kişi için fazla büyük,iki kişi içinse küçük olan yatağın üzerinde tozdan grileşmiş örtüyü kaldırıp kenara attığında,tozların uçuşmasından dolayı hapşırık krizine gireceğimi düşünmeye başlarken üçüncüde ancak durabildim.Tozlu örtüyü attıktan sonra kendisini sırt üstü yatağa bıraktı ve üzerini örtme zahmetine bile girmeden gözlerini kapadı.Adımlarımı odada yavaşça dolaştırırken meraklı bakışlarımla önce nereye saldırsam diye düşünüyordum,bu hayatta yapmayı en sevdiğim şeylerden birisi insanların eşyalarını anılarını karıştırmaktı.Gözüme ilk çarpan şey köşedeki pencerenin dibinde duran kahverengi piyano oldu.
Hiçbir şey söylemeden küt diye uyumamış olmasını umarak seslendim.Bir kaç saniye cevap vermesini beklerken öylece duran yüzüne baktım.Bacaklarını aralamış ve kollarını iki yanına öylesine yerleştirmiş,uykuya ihtiyacı varmış gibi yorgun gözüküyordu.Neden ne kadar bakarsam bakayım asla yüzüne doyamayacakmışım gibi hissediyordum? Bu yabancı his beni hem endişelendiriyor hem de heyecanlandırıyordu,kontrol edemediğim ve durduramadığım bir şekilde ona merak duyuyor olmak eşsiz bir duyguydu benim için.
"Gerçekten uyuyacak mısın?"
Cevap vermediğinde çoktan derin bir uykuya dalmış olamayacağından emindim,çünkü hiçbir insan kafasını yastığa koyar koymaz böyle çabuk uyuyamazdı.Denemek için yapmam gereken tek bir şey vardı,elimi uzatıp piyanonun bir notasına yavaş ama uzun bir şekilde bastım.Sesi duyduğunda gözlerini açmadan konuştu.
"Ona dokunma.Buraya gelmeyi kendin istedin o yüzden köşede usluca oturmalısın."
Benim köşede usluca oturan bir tip olmadığımı çoktan çözdüğünü biliyordum,söylediği çoğu şeyi sadece laf olsun diye söylediğini de biliyordum,soğuk tavırlarının beni yıldıramayacağını biliyordu bu yüzden korkusuzca tersliyordu,bununla birlikte yanında kalmamı istediğini biliyordum,çünkü Min Yoongi,ne derse desin,beni evine almıştı.Köşede oturmayacağımı bilerek,yine de uslu durmamı söyleyerek beni evine almıştı.Bu tozla dolu yere sık sık gelmediği dağınık ve kirli olmasından belli olsa da,ruhunun buraya bağlı olduğunu hissetmiştim.Her dört duvara ev denebilir miydi? Burasının yaşanmışlıklarla dolu bir ev olduğunu girdiğim an hissetmiştim,dört duvardan fazlası olduğunu görebiliyordum.Ona doğru yaklaştım,geldiğimi duymuştu ama gözlerini açmadı.Böylece doyasıya yüzüne bakabilirdim,uyuması işime gelecekti.Çünkü şu an,tam şimdi,saatlerce onu izlemek istiyordum.Nedenimi bilmiyordum,çünküsünü bilmiyordum,nedensiz şeyleri daha çok severdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Morn ☁ myg
FanfictionMavinin soğuğu temsil ettiği bu yalancı dünyada,mavi ateşin en sıcak ateş olduğundan bihaberdim. 'Madrugada' "Hm?" 'Şafak sökmeden önceki an,gece mi gündüz mü anlaşılmayan o an,portekizcede madrugada demek' Gü...