Felaket hasta olduğum için kendimi geberik hissettiğim günlerdeyiz,o yüzden bölümü geciktirdim,üzgünüm,ıhlamuruma sarılmış halde tamamlayıp yayınlıyorum,çokça sevin ve iyileşmem için dua ederseniz yeni bölüm de hemencecik gelebilir ^^
Medya; Red- Hold Me Now
"Seni öpmemeliyim...bunu istememeliyim..."
Bunu bana neden yaptığı hakkında bir fikrim yoktu.O bana böyle bakarken,bir kelebek dokunuşuyla dünyayı durdurmuş da ben yerçekimine karşı gelip savruluyormuşum gibi hissettiriyordu.Ama ellerimi o tuttuğu sürece ne denizin boğucu dalgaları ne de üzerime yuvarlanan koca bir kar kütlesi beni korkutabilirdi.En yanlış şeyi bile doğru hissettiren kişi,bütün korkularıma duvar olan kişi,en büyük korkum haline gelmişti.Beni bırakmasından,kalbinin kırılmasından,üzülmesinden,onsuzluktan ve ona dair binlerce şeyden korkuyordum.
Tam dudaklarımın ucunda,gözlerimi ondan alamazken ve elleri benim yüzümdeyken,olmayı hayal bile edemeyeceğim kadar aşık hissediyordum.Şarkı söylemeyi ne zaman bıraktığımı bilmiyordum,dudaklarının kenarı hınzır bir bakışla kıvrılıp tekrar eski haline döndüğünde beni öpmeyi istemesi ve bunun olmaması gerektiğini söylemesinin çelişkisiyle birisi boğazımı sıkıyormuş da öksüremiyormuşum gibi hissetmeme sebep olmuştu.Beni öpmeliydi.Eğer istiyorsa önümüzde hiçbir engel olmamalıydı,ama vardı işte.Nedense onu kışkırtmak istiyordum,içindeki görünmez engelleri ancak böyle aşabilirdim.
"Bir dakikaya kadar öleceğimizi bilseydin,Yoon,eğer bu çatı katında hayattaki son dakikamız olduğunu bilseydin ne yapardın,beni öper miydin?"
Başını yavaşça hayır anlamında salladı.Dudaklarıma bakarak bana yaklaştı,sabit durmanın bu kadar zor olduğunu ilk kez tecrübe ediyordum,her an vazgeçeceğinden korkmak beni mahvediyordu.Sadece fiziksel bir dokunuştan ibaret olan şeylerin beni hiçbir zaman heyecanlandıramayacağını biliyordum ama bana bu şekilde yaklaşması kalbimin kendinden geçmesine sebep oluyordu.Parmak uçlarımdan saç köklerime kadar kilitlenmiş bir halde,göz kapaklarım beş kiloymuş gibi tutmakta zorlanırken,cevabını bekledim.
"Bir dakikanın yeteceğini sanmıyorum."
Sınırdaydım.
Sesi,konuşması,dokunuşu,varlığı ve nefesiyle Min Yoongi,beni kendine ne ara bu kadar aşık etmişti anlayamıyordum.Bu anın gerçekliğine inanamıyordum.Hayatımın anlamı tavanı gökyüzü olan bu dünyanın en rahat yatağı olan betonun üzerinde sonsuza dek kalabilirdim.Son nefesimi onun biçimli,aralanmış dudaklarına vereceksem hemen burada ölebilirdim.Bunu düşündüğüm an,mümkünmüş gibi daha,daha hızlanan kalbim birden duracakmışçasına şiddetle çarpıyordu,ona bu kadar yakın olmak nedense dayanılmaz bir acıya benziyordu.Beni kıvrım kıvrım kıvrandıran aynı zamanda da asla vazgeçemeyeceğim bir ağrıya benziyordu,yakınlığın sınırını kaybettiğim anda,tam dudakları bana değmek üzereyken,dokunup dokunmadığını hissedemeyecek kadar başım dönerken ve sinek ısırığına dahi duyarlı olan vücudum kasılırken tok ve net sesiyle mırıldandı.
"Bir dakikayı,sabaha kadar yapalım derdim.Ve sabaha kadar *dudaklarımızın arasında hiç boşluk kalmamıştı,birazcık bile,gözlerimi yummak üzereydim ama göz bebeklerime sabitlemesiyle içinde siyah elmasların parladığı bakışlarından vazgeçemiyordum* bu halde durmak isterdim,ne daha yakın,ne daha uzak."
Min Yoongi demek istediğin zaman böyle bir adam olabiliyorsun,demek bir an beni kalbine alamayacağını söylerken bir an ölümüne dahil etmeyi isteyebiliyorsun.Kendi dengesizliğinden kendisinin de nefret ettiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Morn ☁ myg
FanfictionMavinin soğuğu temsil ettiği bu yalancı dünyada,mavi ateşin en sıcak ateş olduğundan bihaberdim. 'Madrugada' "Hm?" 'Şafak sökmeden önceki an,gece mi gündüz mü anlaşılmayan o an,portekizcede madrugada demek' Gü...