Geçen bölüm epey bir kafa karışıklığı olduğundan bu bölüm normalden baya uzun bir bölüm olduPAZAR ŞEKERİ OLSUN ^^ .Umarım biraz da olsun kafanızda netleşir ve fikirlerinizi yorum yaparsınız :)
İlk kısım günümüzü ve Bogum'la Arveni anlatıyor,uzun zaman önce diye belirttiğim kısım da Arven'in doğum gününden hatırladığı bir anı.Yani geçmişe ait.Yoongi ile birlikte geçirdikleri 24 saate bu şekilde flashbackler ara sıra yapacağım böylece neler olduğunu okuyabileceksiniz. Yine çok uzattım!
MEDYA;MADRUGADA-HONEY BEE
Sığındığım kaldırım kenarındaki yalnızlığım sona ermişti, sağanak yağışa rağmen artık ıslanmadığımdan içlenmelerimin kesilmesi için derin bir nefesle nemli toprak kokusunu içime çekerek yağmurluğumun kollarıyla yüzümdeki yağmurun izlerine karışan gözyaşlarımı sildim.
Alnımda dağınık bir şekilde duran kahküllerimi geriye attığımda, Bogum başındaki siyah şapkasını ucundan tutup çıkardığında gür saçları dağılıp özgür kalarak dudaklarındaki buruk ifadeye ayak uydurdu.Uzun bacakları sayesinde kocaman bir adımla yanıma oturmaya yeltendiğinde bunu yapmasını önlemek için ayağa kalktım, elimi uzatıp şemsiyenin demirini tuttum ve tamamen beni koruyan şemsiyeyi ikimizin üzerinde ortaladım.Elindeki şapkayı alnımda kalan saçların bir kısmını da toparlayarak başıma geçirdi ve gülümsedi.
"Sanırım bu kadar çok ağlaman senin suçun Riven. Tanrı bu güzellikten insanları mahrum etmemek için seni hep ağlatıyor olmalı. "
Yine elimde olmadan dudaklarımı kısmen içten olmayan bir gülümsemeyle kıvırdığımda yüzüme yapışmış olan kısa saçları işaret parmağıyla olmaması gerektiği naziklikte geriye iterken kurduğu cümlesinin sıcacık ve samimi olması aslında başka şartlarda beni içtenlikle gülümsetebilirdi.
"Bana sürekli riven dediğin için gerçek adımı unutmak üzereyim Bogum-sshi, lakapları sevmediğimi milyon kere söylesem de bunda ısrar edeceksin değil mi? * yavaşça başıyla onayladığında gülüşüne kayıtsız kalamayarak ben de güldüm* Öyleyse şunu bilmelisin,hiçbir kadın ağlarken ona güzelsin diyen insanlara inanmaz."
Telaşla elini cebine atıp telefonunu çıkardığında eve doğru yürümeye başlamıştık bile.Ne aradığını bilmesem de,en azından merak ediyormuşum gibi davranmam gerektiğinin farkındaydım çünkü bu heyecanlı çabası en azından öyle gözümemi hak ediyordu.Uzaktan çektiği fotoğrafı suratımın önüne getirdiğinde bilinçsizce adımlarımı durdurdum.Elindeki telefonda benim biraz önce ağlarken çekilmiş fotoğrafım vardı,başka insanlar için bu bambaşka duygular uyandırabilecekken benim içimde ateşler içinde sıcaktan kavrulurken bir buz kütlesine dokunmuşum da tenim ona yapışmış gibi bir his uyandırdı.
Kendi halinde takılan birisinin habersizce fotoğrafını çekmek,ve bu fotoğrafı çok sevmek.Tanıdığım,acısını bildiğim,özlemin son ana ulaştığında seni delirtecek bir harekettir.Bunu ben de yapmıştım,yani peşinden gelecek olan şeyleri tahmin edebiliyordum.
Boğazımı hafifçe temizleyip dudaklarımı ıslattım ve sakin bir sesle konuşmaya başladım.
"Sana sürekli aynı şeyi tekrarlıyormuşum gibi hissediyorum ama her hareketinle beni buna mecbur bırakıyorsun.Dibi boyladığım zaman yanımda kimse yoktu ve sen en beklenmedik anlarda yanımda olduğun için sonsuzluk kadar minnettarım.Ama benim kalbimin artık bir kapısı yok Bogum.Yıkılacak bir duvarı da yok.Hatta benim bir kalbim yok.Dünyanın en düzgün erkeğinin kalbini kırmak gibi bir niyetim de yok-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Morn ☁ myg
FanfictionMavinin soğuğu temsil ettiği bu yalancı dünyada,mavi ateşin en sıcak ateş olduğundan bihaberdim. 'Madrugada' "Hm?" 'Şafak sökmeden önceki an,gece mi gündüz mü anlaşılmayan o an,portekizcede madrugada demek' Gü...