Medya; Red-Hymn for the missing
Bu kez yurtlarına girmem önceki kadar zor olmamıştı,jungkook'u kapıdayken aramayı akıl edebildiğim için kapıdaki güvenliklere haber vermişti,kimseye geldiğimi söylememesini sıkı sıkı tembihlemiştim dolayısıyla Yoongi'nin dudağının uçukladığı anı tamamıyla görebilecektim.Tabi bu bana ekstra kızarmış tavuğa mal olmuştu.
Elimdeki koca iki poşette kızarmış tavuk ve sosların bulunduğu çantalar oldukça ağır geliyordu.Sürekli hazır satın almak aslında hiç benlik değildi çünkü ben genelde ellerimle pişirmekten zevk alırdım.Ama çocukların yoğun programının ve yurttaki ortamın buna müsaade etmeyeceğini bildiğimden ve bahanesizce yürüyüp gelemeyeceğimden bunları almıştım.
Karman çorman olan ve bir kaç kişinin ordan oraya koşturduğu bu kulise benzeyen yere girdiğimde buranın sahne kıyafetlerinin denendiği ve makyajlarının provasının yapıldığı küçük bir oda olduğunu fark ettim.Kapıdan girdiğimde beni Taehyung ve Jin karşılamıştı.
Gördüğüm karmaşa başımı ağrıtsa da gülümsemeye devam ediyordum,hatta çenemi ağrıtacak kadar geniş gülümsememle dişlerimi bile gösteriyordum.Kadınlar buna kuaför sonrası özgüveni dese de benimki daha çok Yoongi'yi göreceğim neşesiydi.
Taehyung elimdeki tavukla ilgilenmekten kendini alamazken Jin ondan önce davranıp konuşmuştu.
"Vay canına ! Arven...Saçların çok- güzel olmuş. Tıpkı bir denizkızına benzemişsin!"
Taehyung da konusu açılmışken iltifatımı savuşturayım diyerek parmağının ucuyla dokunduğu bir tutam saça gülümsedi ve ardından dümdüz olan saçı parmağında çevirip omzuma bırakırken bakışlarını bana çevirdi.Odada koşturanların içinde Yoongi'yi göremediğim için göz ucuyla aramaya devam ediyordum.Islık çalarak bize doğru yürüyen Namjoon ve oturduğu yerden ayağa fırlayıp beni işaret ederek gürültü çıkaran Hoseok ve ve...İşte!
Makyajı yapılan ve oturduğu sandalyenin karşısındaki aynadan beni gören Min Yoongi! Sihirli kelime olan denizkızı benzetmesiyle dikkati üzerimize çeken Jin'e minnetimi ilk fırsatta sunmalıydım.
"Arven seni tanımasam bir kız grubu üyesi zannedebilirdim."
İltifatlara otomatiğe bağlamış şekilde teşekkür ederken gözümü aynadaki yansımasından çekemediğim ve asıl tepkisini merak ettiğim kişi,aynadan dokuz saniye kadar bana baktıktan sonra hiçbir tepki vermeden bakışlarını elinde incelediği dergiye çevirmişti.Saçında dolaşan tarak ve yüzünde kıpırdanan fırça dışında Min Yoongi hiçbir yaşam belirtisi vermeden dümdüz suratıyla öylece duruyordu.
Ne yani? Şimdi beğendiği için mi bakmıyor? Tabii canım,öyle olmalı..Yoon hep beğendiği şeyleri belirtmekten kaçınır.
Ah.Ya beğenmediyse? Ya taklitler aslını yaşatır düşüncesine kapılırsa ve ona Arien'i hatırlatmaya devam edeceğim için beni görmek istemiyorsa?
Beni...görmemiş olabilir mi?
Bana baktığından yüzde bir milyon eminken,yine de kendimi beni tanıyamadığı düşüncesine daha yakın bulmuştum.Ve sabırsızlanarak adımlarımı onun bulunduğu koltuğa yönelttim.Çocukların ve çalışanların cıvıl cıvıl olması ve benim de kendimi bütün cephanesini donanmış bir asker gibi hissetmemin etkisiyle önce aynadaki görüntüme baktım.Makyaj yapmakta pek becerikli olmamama rağmen saçlarımı fönleyen tatlı kuaförümün bir iki dokunuşuyla olabildiğince sevimli gözüküyordum,bence...
Tamam.Saçlarımın kızıl olduğunu görünce kollarıma atlamasını beklemiyordum ama bu tepkisizlik yoongi için bile fazlaydı.İçimden mide bulantısına benzer bir ağrının yükselmesine sebep oluyordu.Dolayısıyla git gide ona yaklaşırken, Gu Jun Pyo'yu görmek için peşinden gittiği yerde onu görmesine rağmen görmezden gelen çocuğun,görmediğini düşünmekle kendini kandıran Geum Jandi gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue Morn ☁ myg
FanfictionMavinin soğuğu temsil ettiği bu yalancı dünyada,mavi ateşin en sıcak ateş olduğundan bihaberdim. 'Madrugada' "Hm?" 'Şafak sökmeden önceki an,gece mi gündüz mü anlaşılmayan o an,portekizcede madrugada demek' Gü...